28 Şubat’ta tankların çocukça bir gösteri amacıyla Ankara varoşlarında yürütülmesinin görüntülerini izledim…
Gerçek bir savaşta kaç dakika dayanacağı tartışılacak eski moda, bakımsız zırhlı araçlar pis bir varoşun sokaklarında külüstür sivil araçların arasında, gündelik trafikte ilerlemeye çalışıyor…
Allah’a karşı Atatürk maskeli bir cehalete karşı cehalet gösterisi yapılıyor…
Oyunculuğunu kişiliksiz, omurgasız politikacıların, niteliksiz, aptal askerlerin, namussuz gazeteciler ve aptal bir halkın yaptığı, gelecekte çok da hatırlanmayacak sönüklükte bir rezillik oynanıyor.
Bu bir dava bile olsa, ne mağdur ne de zalim insanda sempati uyandırıyor.
Çok değil, bir elin parmakları kadar yıl sonra aynı ülke, bu rezilliğin mimarı İsrail’e rest çekerek bu bölgede belirleyici bir oyuncu olmayı başaracak ve büyük güç Amerika’nın sağ kolu olarak bölgedeki rejimlerin tasfiyesinin aracı olacak…
10 yıl önce bunu göremeyen bir politikacı-asker zümresine sahip olmanın lanetini neye bağlarız, siz düşünün. Şimdi, ülkeyi siviller mi yönetsin bürokratlar mı diye tartışıyoruz. Aslında bu bizim esas meselemiz değil. Bizim niteliksizlik sorunumuz var. 10 sene sonra bu coğrafyada olacaklar hakkında hiçbir fikri olmayan kurmay subaylarımız var bizim.
Bu ülkenin bir asker sorunu yok. Bu ülkenin niteliksizlik sorunu var. Bu ülkenin niteliksiz “asker”, “aydın”, “gazeteci” ve “politikacı” sorunu var. 28 Şubat kepazeliği, 15 yıl sonradan bakınca insanda sadece bu hissi uyandırıyor…
“Bizim” muhafazakarlığımız, “bizim” dindarlığımız, “bizim” modernliğimiz ve Atatürk’ümüzün kaç para ettiğini, sadece 15 yıl önceki gündemimiz bizim yüzümüze çarpıyor… 15 yıl önce tüm gündemimiz bunlardan oluşurken şimdi en şerefsiz medya mensuplarımız bile bu rezilliği savunamıyor. Ve bunca ağırlık kaymasına rağmen, halk tarafından hiçbir şey değişmiş gibi gözükmüyor…
Bizim talihsizliğimiz bu…