Televizyonda gözüken markaların buzlanması olayına aklım hiç ermedi. Haberlerde bile bunu yapıyorlar. Eski bir filmi izliyorsunuz, bakkalda geçen bir sahne var. Kazma adamlar oradaki markaları buzluyor. O filmin en güzel yeri belki de çocukluğunun markalarını görmek oysa ki. Hatta, sokakta cereyan eden bir olayı gösterirken ekranda gözüken dükkanın tabelasını da buzluyorlar. Sanki ben polise taş atan eylemcinin arkasında gözüken gsm operatörünün tabelasını görünce hipnotize olacağım anasını satayım..
Bu işin açıklaması “televizyoncu bu işi reklam ayağına bilinçli yapıyorsa bunu tüketiciye özellikle belirtmeli” gibi bir şey sanırım. Yani son derece ahlaki bir gerekçesi var. Devlet bizim koyun aklımızı hazine arazisi ya da sahil şeridi gibi bir şey olarak düşünüyor. Bu sahipsiz ve boş arazinin bedavadan görüntülerle parsellenmesine razı gelmiyor. Siz bir markanın alametini sokakta yürürken görürseniz bunun mesuliyeti sizin. Bizi bizden çok düşünen devletimiz reklam dedin mi bizlerin öyle açıktan hipnotize edilmemize razı değil. Ama televizyonlar istedikleri gibi vahşice reklam yayınlamakta serbestler. Yeter ki adını koysunlar, bak ben reklam yayınlıyorum desinler. Ne kadar aptalca, değil mi? Bu ne ki…
Ya hu hepsini bırakın, esas oğlanın bir aksiyonla koşup sürücü koltuğuna oturduğu Mercedes’in logosunu gizlemekle kimden neyi saklıyorsunuz? Daha önce yazmıştım bununla ilgili bir şey zaten. Devletimiz harıl harıl lüks Mercedes alırken, vatandaşın bunun logosunu bile bedavadan görmesini istemiyor.. Bir lüks Mercedes 1 milyon liranın üzerinde paraya satılıyor. Devletimiz bundan aldı mı 40-50 tane birden sipariş veriyormuş.
Diğer markalar bir yana, Mercedes markasının buzlanması bende çok garip hisler uyandırıyor. Düşünsenize…Bu arabalara binmek için ne kepazelikler yapılıyor.. Geçen Cuma namazında ezan saatini beklerken hocayı dinliyoruz cemaatle.. Adam alçagönüllü olmaktan, eldekine razı gelmekten, mütevazılıktan bahsediyor. Nereden geldiyse, aklıma diyanet işleri başkanının Mercedes’i geldi. Kalkıp bir şey diyecek halim yoktu tabi. Sığır gibi dinlemeye devam ettik…
Politik şahsiyetleri bırakalım, piyasadaki insanlar, bu arabalardan birine binmek için ne hileler, ne hurdalar, ne ahlaksızlıklar yapıyorlar, kimlerin hakkını yiyorlar. Hak falan yememiş olanlarında bile bir tuhaflık var: İşini büyütmek, kurumsallaşmak, daha kaliteli bir üretime sıçramak yerine gidip Mercedes alan kobiler tanıyorum. Bunlardan biri, epey eskiden bana; ben bu arabayı müşteriye giderken fiyaka olsun diye aldım demişti. O zaman senelik lüks araç kiralama bu kadar bilinen bir şey değildi zannedersem. Keko mütteahit patlamasının ardından o iş kolunda da patlama oldu..
Bu arada lüks spor araba, arazi aracı gibi lüks Mercedes’in de kaçağı da boldur bu memlekette ha (yine ayrı bir yazı konusu). Biz 200 dolarlık bir development board’u memlekete sokamayız ama birileri 3-4 tonluk arabaları yürüte yürüte sokarlar, trafikte de fıldır fıldır gezerler.
Hepinizin benimkinden fazla gözlemi vardır bu konuda. Yazıyı lüzumsuzca uzattım. Lüks Mercedes bizimkisi gibi 3. dünya ülkelerinde birilerinin sömürülüyor olmasının yürüyen sembolüdür.. Özetle, bizim sembolümüzdür. Bence Mercedes logosunu bayrağımıza koymalıyız. Bizi yönetenlerin, paramızı ellerinde tutanların sembollerinden biridir çünkü lüks Mercedes!
Yazıya zaruri bir ek:
Diyanet İşleri Başkanı, kendisine tahsis edilen 1 milyon liralık Mercedes’ini iade etmiş ve “ben zaten ona hiç binmedim” demiş. Daha önceki bir söyleşisinde “benim haberim yokken bizim çocuklar almış” gibisinden bir şeyler söylemişti. Bu iki söyleşi arasında da birkaç ay zaman var. Diyanet İşleri Başkanı böyle bir şeyi şahsen isteyecek diye düşünmek abartılı olurdu zaten. Devlet geleneğimizdeki çirkin bir saltanat tutkusundan kaynaklanıyor bu. İnsanlar genelde buna çok iyi adapte oluyorlar, Başkan bunun istisnası olmuş sadece. “İbret-i âlem olsun diye iade ediyorum” demesi üzerinden tartışma uzayabilir ama sonuç önemli. Öte yandan iade edilen Mercedes Diyanet’in devasa bütçesini mazur kılmıyor asla..
Bu arada, Mercedes’i haber yapmayıp iade edilmesini manşetten patlatan medya mecralarını hep yaptığımız gibi yanaklarından öpüyoruz…
Yazıya yeni bir ek:
Cumhurbaşkanımız, Diyanet İşleri Başkanı’nın aracını iade etmesinin yanlış olduğunu söylemişti. Bugün bir “sürpriz” açıkladı ve DİB’na zırhlı bir Mercedes hediye etti. İyi ki lüks Mercedes’in bir ülkedeki adaletsizliğin ve çarpık ahlak anlayışının simgesi olduğunu düşünebiliyorum. İyi ki bunu peşinen yazabiliyorum. Helal olsun lan bana.. Peşinden koştuğumuz, hayatımızı onun doktrinlerine göre yaşamaya çalıştığımız pek çok doğrudan daha gerçek bir şey Mercedes ve ona duyulan sahip olma tutkusu! Bunu not etmek, pek çok şeyi anlamaya başlamak için alakasız gözüken ama çok uygun bir başlangıç olabilir!
Yeterince süre sonra bir ek daha:
Bir süredir bakıyorum da, bizim devletlû’lerin bir yere gidişleri-gelişleri sırasında çekilen görüntüler verilirken Mercedes’ler (ve hatta GMC’ler) saklanmıyor. Bunu da not etmek istedim. (Bu arada o devasa GMC’lerin önünde gerçekten çok büyük puntolarla GMC yazıyor.)