Bir ülkenin yönetiminde çok başlılık olmaması, hadi çekinmeden yazalım, işlerin tek adamın elinde toplanması idareyi kolaylaştıran, otoriteyi karmaşadan uzaklaştıran bir şey gibi duruyor.
Biri gelip bir 7-8 sene önce bana bunu savunsa pek itirazım olmazdı.
Ama yönetimden söz edeceksen işe yönetilenleri anlatmaktan başlaman gerek. Güç karşısında tüm akli melekelerini kaybeden insanların ülkesinde tek adam pek o kadar da hayırlı olmayabilir gibi duruyor.
Bir örnek anlatalım:
Manisa’da, piyade eğitim tugayında (bir acemi birliği) askerler son bir ay içinde üçüncü kez (bazı haberlerde 4. kez diye veriliyor ama benim saydığım bu üçüncü vaka) yedikleri yemekten zehirleniyorlar. Bir asker hayatını kaybediyor. İlk seferde ilin valisi olay psikolojik diyor. İkincide konu meclis’te görüşülme isteği ile gündeme geliyor. Bir grup milletvekili yemeği veren şirket araştırılsın diyor. Bu öneri, iktidar milletvekillerince reddediliyor. (*) Ortaya hastanedeki askerlerin ifadelerinin yer aldığı videolar çıkıyor. Asker yakınları hastane raporlarının bile kendilerine verilmediğini anlatıyorlar. Bunlar medyada başta hiç haber olmuyor. Olaydan etkilenen asker sayısı binlerle ifade ediliyor. İş iyice ortaya çıkınca yandaş medyada askerler yemekten ETKİLENDİ gibi ifadeler görüyoruz. Milli savunma bakanı her yönünü araştırıyoruz, sabotaj olabilir gibi şeyler söyleyince yandaşlar da Fetö yaptı diyorlar. Sonra bir sabah kalkıyoruz, yemek alımını ihale kanunu kapsamı dışına çıkarmışlar (adamların olaylar karşısında aksiyon alış şekli bir sorunu çözmek değil bu sorunu fırsat bilip “işlerini” kolaylaştırmak).
Ben gündemi kendi çapımda takip eden biriyim. Bu olayla ilgili bir yetkili askerin konuştuğuna tanık olmadım. Zaten öğrendik ki bu işleri Genelkurmay’dan alıp MSB’ye vermişler.
Ama kumpas davalarında görevinden uzaklaştırılmış eski askerlerin açıklamalarına denk geldim. Bir tanesi, savaşta da bu şirket mi yemek verecek diye soruyordu. Bir diğeri, acemi birliğinin amacı orduya yeni katılmış askerlere askerliği sevdirmektir diyordu. Bunlar televizyonlara her akşam çıkan garip tiplerin geveleyip durdukları saçmalıklardan çok daha üzerinde düşünmeye değer şeylerdi.
Bize böyle şeyleri anlatması gerektiğini hala safça düşünmeye devam ettiğim gazeteciler ise “işlerini” yapmakla meşgullerdi. Bir zamanlar denk geldikçe baktığım, yorumlarını dinlediğim, şimdilerde iktidar aşkıyla kelimenin tam anlamıyla çıldırmış bir gazeteci bu olaylar olurken Katar’daki gıda kıtlığı tehlikesine uçaklarla mal yollayıp nasıl çare olduğumuzu anlatıyordu.
Gelelim bu işlerin tek adamlıkla ilişkisine.. Bir vali, devletin uçaklarından inmeyen bir gazeteci, yandaş bir haber kanalının web editörü, mecliste milletvekili, yemek şirketi hakkında çıkan haberleri anında internetten kaldırttıran hakimler, sosyal medyada çırpınan trol, sokaktaki vatandaş.. Bu birbirinden çok farklı makamlarda ve seviyelerde insanları yukarıda anlattığım olayı savunma, gizleme, görmezden gelme safında birleştiren şey nedir?
Hakkında çok az şey bildiğimiz bir yemek şirketini, bu vatan için askerlik yapan biricik evlatlarına yeğ tutturan şey nedir? Muhtemelen ne savundukları şirketi ne de birbirlerini çok tanımayan bu adamları aptallığın ve ahlaksızlığın safında toplayan şey nedir?
İşte o bize istikrar getireceğinden pek şüphe duymadığımız otorite, değil mi…
(*) Bu arada bir iktidar milletvekili kürsüde, “ben de Tuzla’da sıcakta askerlik yaptım. O koşullarda bir şey yemesen de hasta olursun” demiş. Yukarıda resmettiğim tabloda orta yere bu arkadaşı koyabilirsiniz. “Normal” zamanda bir milletvekili, ölmüş asker varken çıkıp bu lafı söyler mi? Ha, işin bir de şöyle bir yanı var. Sayın milletvekilinin askerlik yaptığını söylediği Piyade Okulu’nda ben de askerlik yaptım. Ağustos ayıydı ve el nino geyikleri dönüyordu. Askerlik anısına girmemek için ayrıntı vermiyorum ama gerçekten sıcaktı.Hasta falan da olmadım.