Etiket arşivi: milliyet com tr

Vordonisi

İnternet medyası özellikle günün önemli bir kısmını bilgisayar başında geçiren ofis çalışanları için oldukça öncelikli bir haber kaynağı.  Basılı yayın organlarında hala, belli ki biraz zorlamayla korunan ciddiyet ve editöryellik sanal ortamda pek o kadar önemsenmiyor.

İnsanlar, daha geç tanıştıkları ve kendilerini basit sebeplerle daha özgür hissettikleri için, internet camiasında daha bir senli-benli olma durumu var.  Geçenlerde dikkatimi çekti,  bir bankanın internet sitesi bile gerek verdiği promosyonları sunuş şekli, gerek ilanlarında kullandığı dille oldukça laubali, yüzeysel bir üslup kullanıyor.

Özellikle beyaz Türk dediğim kesimi anlamak için sıkça bir araç olarak kullandığım milliyet.com.tr bu konuda trendlerin başını çeken organ diyebilirim.  Yorucu bir erotizm, hatta giriş düzeyi pornografiye kayan zengin bir içerikle donatılmış, bol, hatta aşırı düzeyde resimli, az yazılı bir site onlarınki. Amaçları “tıklanmak” olduğu için haber sunuşlarındaki, manşetlerindeki belirsizlik bazen insana kendisini aptal gibi hisettiriyor. Öyle ki, site ne zaman girerseniz girin “şok”, “flaş”, “müthiş iddia” gibi sözcüklerden geçilmiyor.  Haber detaylarına ulaşmak istediğinizde karşınıza çıkan şeyler ise genellikle başlığın hararetiyle alakasız, doğruluğu onaylanmamış bilgiler oluyor.

Geçenlerde bir ufo haberi vardı. “Bu resmin doğruluğu onaylandı” gibi bir spotla veriliyordu. Haberin resim galerisinin devamında ise geçmişteki tartışmalı ufo görüntüleri yer alıyordu. Hele bunlardan biri, youtube’da basit bir aramanın sonucunda karşınıza çıkacak ve eğer biraz ingilizce biliyorsanız altına yorum yazan konunun bilenleri tarafından bilgisayarda oluşturulduğu basitçe ispatlanmış dandik bir video görüntüsünün karelerinden oluşuyordu.  Ha, unutmadan yazayım, doğruluğu onaylanmış ufo resminin kadraja sağ kenardan girmiş bir sokak lambasının şapkası olduğunu ertesi gün başka bir internet sitesinde gördüm, resmin kuşku götürmez bir biçimde tamamını da yayınlamışlardı 🙂

İnternet sitecileri insanları heyecanlandırmayı seviyorlar. Buna mainstream bir eğlence kültürü diyebiliriz. Bu aşamada gülüp geçmek gerek sanırım.  Yoksa kimsenin kimsenin cehaletine yasak getirmeye hakkı elbette yok.  İsteyen milliyet.com.tr’den haber okur, isteyen zaytung’ dan. Ama dizi karakterlerini gerçek sanan bir toplumun önüne üstelik politik konularda da bu üslupla çıkarsanız ortaya 2o. yüzyıl faşizminin özelliklerini taşıyan ulusalcı milliyetçi bir beyaz Türk ucubesi çıkarmış oluyorsunuz! Ki bu zaman zaman hep değindiğim bir mesele…

Bugün gördüğüm, beni bu yazıyı yazmaya sevk eden şey ise biraz daha gazetecilik tekniğiyle ilgili. Gazeteci arkadaş eski haritalardan birinde Bostancı açıklarında bir ada olduğunu görünce harekete geçiyor ve Bizanslılar zamanında bir depremde denize gömülmüş olan Vordonisi adasının batığına uzman bir ekiple dalış yapıyor. Gazeteciye bu merakı ve çalışması için helal olsun diyorum. Ama habere ait bir tane bile fotoğraf yayınlamayan editörlere de orada ne işiniz var demek gerekiyor. Haberin yanındaki galeri bölümünde kaşarın birinin “çıplaklık beni özgür kıldı” beyanatını görüyorsunuz. Tıklarsanız baldır bacak göreceksiniz. Zaten habere ulaşmak için de önce memelerini ekranınızın camına kadar uzatmış silikon dudaklı bir fahişenin yanından geçmek zorundasınız!

Sanırım milliyet.com.tr’nin Türkiye’nin en çok tıklanan 3. sitesi (Facebook’u bu sıralamanın dışında tutarsanız 2 oluyor) olmasının hikmeti burada.

Foto Galeri!

En dandik cep telefonlarının bile dokunmatik qwerty klavyelerinin olduğu bir dönemde ironik bir biçimde yazmak git gide azalan bir eylem olmaya başlıyor mu ne?

Kamuoyunu aylardır meşgul etmiş bir meseleyle ilgili yetkili kurum bir karar vermiş. Merakla haberin başlığının üzerine tıklıyorum. İki satır yazı ve altında haberin devamı “foto galeri” olarak verilmiş.

Yabancı gazeteleri görmüşlüğümden beri bizim gazetelerin rengarenkliğine kafa yormaktayımdır. Biz daha ileri teknolojiye mi sahibiz ki bizim gazetelerimiz daha hacimli ve renkli diye sorardım kendi kendime. Sonra o kağıdın ve mürekkebin babamın benzin alırken ödediği haraç düzeyindeki vergilerle ödendiğini öğrenecektim. Bu rantın kaynağı kesildiğinde rejimin nasıl tehlikeye gireceğine de birden çok kez tanıklık edecektim.

Ama şu bilgi çağının cebimize kadar girmesi bu işi hepten gözden kaçırılmayacak düzeye getirdi. Amerika’da çalışan bir elemanın “memlekette neler oluyor” görmek için hurriyet.com.tr, milliyet.com.tr ‘ye her girişinde iş arkadaşlarının “iş yerinde porno siteye mi giriyorsun aga” diye tepki veriyor olmalarını kendisinden okumuştum.

Ciddi haberler bile resimli galerilerle veriliyor. Ve dikkat ediyor musunuz, gündeme yön veren yazarlar yazılarıyla değil, hareketleriyle ya da TV programlarındaki tartışmalarıyla dikkat çekebiliyorlar. Bu memlekette Yılmaz Özdil diye bir yazar var, adamın ciddi bir okur kitlesi var ve bu adam resmen “yazmayarak” köşe yazarlığı yapıyor.  İnsanlar inandıkları şeyleri söyleyenleri okumaya razılar. O da çok olmamak kaydıyla. Uzun bir cümle ya da kalın bir paragraf gözleri korkutuyor olmalı.

Bilgisayar programları bile ne kadar değişiyor. Önce komut satırı, sonra metinli pop-up menü çubukları, sonra simgeli menü çubukları ve artık koca koca resimli menü çubukları, koca koca resimli sihirbaz pencereleri. Cep telefonlarında durum daha da dramatik. Koca koca simgelerle dolu geniş dokunmatik ekranlar. Okul öncesi çocuklar ya da zihinsel engelliler için hazırlanmışa benzeyen kullanıcı arayüzleri satış rekorları kırıyor. İnsanlar klavyelerden hoşlanmadıkları için dokunmatik tabletler çıkıyor. Binlerce yıl önce başladığımız yazı yazma serüveni bizi hayvanlardan çok ayırmıştı. Şimdi bu, dokunmak, çekmek ve sürükleyip bırakmak gibi eylemlere geri dönüyor.

İş yerinde yazılan mailler içler acısı. ÖSS’de 5 Türkçe neti yapabileceğinden kuşku duyuyorsun pek çok mesai arkadaşının.  Çoğunun da light köşe yazarlarını tercih etmesi bir tesadüf değil sanırım.

İşin korkunç yanları da var tabi. Ermeni  bir Türkiye vatandaşı yazarın yazılarındaki bir cümleyi anlayacak kadar Türkçe bilemeyen Türk Milliyetçileri el birliği verip o yazarı öldürdüler. Hrant Dink, Türkçe’sini anlamaktan aciz Türkler tarafından 5 sene önce, Türklüğü aşağıladığı için katledildi.  Türkçe yazıp, Türkçe yazılmışları okuyamamak Türklüğü aşağılamaz elbette.

Şekilci modernleşmemiz kılık kıyafet ve göstermelik kimlikleri kapsıyor ama okuma ve yazmadaki kaliteyi kapsamıyor besbelli. Zaten bizim modernleşmemiz yapılması zor hiçbir şeyi kapsamıyor nedense.

 

 

 

“Sahte Şarap”

Bilmem nerede bilmem kaç şişe sahte şarap ele geçirilmiş.

Bakıyorum, şaraplar bilinen bir markanın şişesine falan konmamış. Bu ev yapımı güzellikler gayet de “orijinal” duruyorlar. Ama ortada sahte bir şeyler olduğu muhakkak..

O haberi yazan gazeteci gibi mesela!

Acaba diyorum, bu haberi yapan maymun şarabın nasıl yapıldığını falan biliyor mu? Muhtemelen içki yasaklanacak haberlerinde de ön saflarda savaşan garibanlardandır. Oh bu ne ironi!

Biz pek farkında değiliz çünkü bizde görev gazeteciliği var, haber gazeteciliği değil. İnsanlar daha doğru ve net bilgi içerdiği için değil dünya görüşlerine uyduğu için belirli bir yayın organını takip ediyorlar.

Haberin müşterisi güven ya da inandırıcılığın değil kendi dünya görüşünün ispatının peşinde. Böyle olunca maymunlar ağaçlardan medya tower’lara inebiliyor işte.

Vakit gazetesini okuyan irtica amcalar da, Taraf okuyan ne idüğü belirsizler de, Aydınlık’ı takip eden komplo teorisyeni bebeler de,  Sözcü gazetesini bayiden alıp çarpık çarpık yürüyen emekli öğretmen teyzeler de aynı bataklığın gülleri, aynı hassasiyetin müşterileri..

Ekstrem trendlerin yine kendince bir delikanlılığı var. Mainstream’e hiç girmiyorum çünkü ayrı bir yazının, yazıların konusudur bu. Bir milliyet.com.tr fenomeni var ve bitmek bilmiyor. Zaten “sahte şarap” yazan zavallı da o sitede çalışıyordu.  Ofis saksılarında yaşayan beyaz Türklerimizin paradigması kaymadan o adamların kalitesi yükselmeyecek. Bir tarafta siyasi bir skandal patlamışken o zavallılar “Binbir Surat Jenna Jameson” foto-galerilerini izlemek zorunda olmayacaklar, mesela… :):):):) Dayanamıyorum, gülüyorum, gülüyorum, gülüyorum…

Memleket kurtarmak için gazete çıkarıp 3 sene sigortasız işçi (gazeteci diyelim hadi) çalıştıran kolpalar diyarı burası. Yazı yazabilmenin ve onu başkalarının okumasını sağlayabilmenin bir seçkin ayrıcalığı olduğu 20. yüzyıl tarım toplumu döneminden kalma bir refleks midir haber vereceğim diye ayar verme hevesi, bilmiyorum. Ama artık bizim çocuklar Facebook’ta aslanlar gibi yazıyorlar. Ne kadar burun kıvırsak da insanlar zekice espriler, kısa ve vurucu cümlelerle (iyi niyeti biraz zorlamış olabilirim) fikirlerini savunabiliyorlar.

Daha önce de yazmışımdır, gazetecilerin büyük çoğunluğunun ne kadar boş, lisede öğretilen genel kültür bilgilerinden yoksun, önlerindeki google’ı kullanmaktan aciz (metafor yapmıyorum :):):):) ) anlamak için ilgi alanınıza ya da mesleğinizin konusuna giren bir haberi okumanız yeterli.  Ama cahil insanları aydınlatan kutsal bir meslek icra ediyorsan altına yattığın haberin kapsamını alabilecek çapta olman gerekmez mi be çocuğum demek lazım pek çoklarına.

Sahte şarap yazan oğlan sonra bize Ergenekon’dan, derin devletten, bürokrasi-hükümet çekişmesinden falan bahsediyor. Yerlerde sürünen bir üslup ve dille bize dünya görüşü pazarlamaya kalkıyor.  Ama durun! Bununla yetinmeyenleri de var. Bozuk Türkçe ve saf cehalet terörünü silahlı teröre upgrade eden gazeteciler de var. Muhalefet olsun diye “bilmem kaç tane gazeteci hapiste, Çin’de bile bizden daha az gazeteci hapiste” diye martaval okuyan  politikacılarımız ve meslek örgütlerimiz var ya bizim hani.. Ama olaya bakın.. Adalet Bakanlığı, gazeteciler sendikasından bu hep sözünü ettiği hapisteki gazetecilerin listesini istemiş. Elemanların verdiği liste ayrı bir kepazelik.  Uyduruk isimler bile var. Sonra da bakanlık kutsal bir meslek icra eden bu “gazeteci” lerin ne ile suçlandıklarını listelemiş. Sahte polis kimliği kullanmak, silah kullanmak, adam kaçırmak falan var.

Türkçe’nin ırzına geçmek ve sağır duymaz uydurur misali mantık hatalarıyla yazılar yazmak, beş paralık ideolojilerini akıllarınca insanlara dayatmaya çalışmak suç değilken hatta kutsal bir meslek sayılmaktayken, yavrular bir de işin içine silah karıştırmışlar utanmadan.  O yüzden kitap yazdığı için tutuklandığı iddia edilen adama da, polis tarafından “alınırken” basın kartını gösterip tiyatro oynayan siyasi tutuklu adama da, sırf gazeteci oldukları için içeride oldukları cümle aleme feryat edilen bilmem kaç tane adama da, onlar üzerinden siyasi çıkar devşirmeye çalışan ümitsiz muhaliflere de  bakarken önce aklınıza haberleri, gazeteleri, kıytırık internet sitelerini getirin derim.

İçinde kız arkadaşı varken (ki kız polise direnmiş) aracı park ihlali yüzünden çekilen bir berber-kahvehane gazetesi yayın yönetmeninin emniyet müdürlüğüne gazetesi üzerinden savaş açıp “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” demesi, bir milletvekilinin, bir polise benzer şeyi söylemesinden daha az iğrenç değil, çocuklar…

O yüzden, fanatik olmayın, talepkâr olun.. Onların yalanlarına inanan onlar gibi olsun…