Ekmek almak için fırına çıkmıştım ve bir tane de Cumhuriyet gazetesi aldım. “Covid19 tespit edilen kişi sayısı 5 oldu” gibi bir manşeti vardı yanlış hatırlamıyorsam. Ondan sonra bir daha gazete falan almadım. Bazen bir şey sarmak veya ateş yakmak için gazete lazım oluyor. Balkonun altındaki depoda tomarla gazete var. Bazen hemen hemen hiç okunmamış cillop gibi Zaman gazetelerine denk geliyorum. Esrarengiz bir biçimde bu gazeteleri milletin kapılarına bırakıyorlardı. Bunlar o döneme ait nüshalar. Harekete haksızlık ediliyor tadında yazılarla dolu. Birkaç tane cemaatçi yavşak ülkenin sahibiyle açıktan pazarlık edecek diye amma da kağıt israf etmişler.
Bazen Posta ya da Sabah gazetesine denk geliyorum. Bu gazetelerde kendinden emin, hatta biraz kasılmış bir genç adamın altında ekonomiye dair kendi kendine üç-dört kez tekrarlayınca sadece gülünç gelen cümleler yazılı oluyor. O genç adam 3 aydır kayıp. Bizim standartlarımıza göre bile fazlasıyla tuhaf bir şekilde ansızın istifa edip ortadan kaybolmasının ardından bunun haberini bile yapmaktan korkan çanak yalayıcı bir it sürüsü şimdi sanki ülkenin sahibi olan adamın damadı olan ve senelerce ekonomiyi yönetmeye çalışıyor gibi gözüken bu adam sanki hiç varolmamış gibi davranıyor.
Neyse ki, gazeteleri uzun süre görmek zorunda değilim. Soba ya da mangal yanar yanmaz beni geçmişe götüren bu sahneler gözden kayboluyorlar.
Çok uzun zamandır gazete almıyorum. Yine çok uzun bir zamandır TV de izlemiyorum. Aslında bu kavramı artık ayırt etmek zamanı geldi: Biz evde TV yayını izlemiyoruz, TV denen bir yüzeyi tamamen ekran olan, duvara asılı büyük aygıttan bizde var, hatta onu her gün açıyoruz. Ama orada patronu adına iktidarı yalayan onursuz adam ve kadınları göstermek için elektrik harcamıyoruz artık.
Ben bir zamanlar bilgisayar başında çalışırken TV’de aktüaliteye dair programları açardım. Konuk(lar) davet edilen konuşmalı programlar olurdu. Çok uzun bir süredir onları da izlemeyi bıraktım.
Eskiden ne diyor acaba bu yavşaklar diye arada girip baktığım “yandaş” ve hatta resmen “trol” haber siteleri vardı. Zavallı insanların kolay kolay hayır diyemeyecekleri şeylerin arasına parti bülteninde bile yazılması kıroluk olacak kabalıkta cümleleri serpiştirip bolca da futbol geyiği ile harmanlayıp etsiz çiğ köfte yaparlardı. Epeydir onların da hâli nice bilmiyorum.
Benim gibi, sosyal bilimler alanında eğitim almamış, kültür sanat yazın faaliyeti takip etmek gibi bir lüksü olmamış, yazılı basınla ilişkisi zamanında arada gazete okumak olmuş olan sıradan bir vatandaşı bile bu medyadan bu kadar bilinçli ve kesin bir seçimle uzaklaştırmış olmalarına dikkatinizi çekerim.
Ben şu yavan hâlimle, değil yazısını okumak, karşıma canlısını çıkarsanız iki üç dakika içinde siktir çekeceğim insanların yazar ya da aydın diye gündemde tutulmalarını anlayamıyorum. Türk ana akım medyasından bu kadar iyi yalıtılmış olduğum halde bana Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı, Hilal Kaplan, Ahmet Hakan ve adını şimdi ezberden yazma imkanım olmayan daha militan birkaç iktidar yalakası kokuları nereden geliyor inanın bilemiyorum.
Arada twitter’da, haber kanallarında icra edilen tartışma programı tiyatrolarından klipler görüyorum. Yok falanca füze atmış (bu lafı uyduran davarolar da artık füzeyi ne zannediyorarsa) yok filanca ötekinin suratına neler demiş. Ben takip ettiğim kitlenin sonucu olarak “muhalif” geçinen güruhun bu şekilde paylaşımlarını görüyorum. Ötekilerin durumu nedir düşünmek bile istemem. İktidarı yalamak için neredeyse evrim geçirip bir taraflarından yeni bir dil bitecek insanların kanalına çıkıp muhalif konuşma yapıp ertesi gün de twitter’da klibi yayınlanan arkadaş bigbang’den öncesini anlatsa ne yazar?
Madem başladık bir daha da dönmemek üzere bu programlara dair son hatırladığım şeyleri de yazayım.
Olay şudur: İktidar bir gündem belirler ve bunun gerçekte bizim yaşadığımız hayatla alakası bile yoktur. Aynı beş tip o akşam bu gündem hakkında konuşmak için televizyona çıkarlar. Bunların arasında muhalif olanlı da vardır ha. Öğretmeninden söz isteyen ilkokul çocuğu gibi sunucudan konuşma hakkı dilenirler. Diş geçirebildikleri bir “karşıt görüşlü” varsa o esnada nedense kameraya bakmadan atıp tutarlar. Bir de neden bilmiyorum bunlar söz sırası kendilerinde değilken telefonlarıyla oynuyorlar ve en dikkatimi çeken de akıcı ve spontane konuşma yeteneğine kenarından bile sahip değiller.
Türkiye Instagram Facebook ve Twitter aboneliği sayısında nüfusuna oranla dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olsa da bu sektörler başta iktidar olmak üzere kitlesel siyasi partilerin paralı trollerinin kirletilmiş bilgi çöplüklerine dönmüş durumdadır. Bu iktidarın yok etmek konusunda en başarılı olduğu şeylerden biri de kuşkusuz medya. Medya, “kitlelere” gündemi daha takip edilebilir kılmak için maymunluk yapmak demektir. Bizde artık bu kamu hizmetini gören maymunlar yok. O yüzden bu necip millet peynire zam geldiğini fiyatlar 2,5 katını geçtikten sonra yavaş yavaş anlar gibi olmaya başladı. Ekonomik durumu anlaması bile yıllar geçmiş olmasına rağmen henüz tam mümkün olmayan bu aziz millet haliyle sosyal hayatımızın yüzlerce sene geriye gittiğinin, eğitim kalitemizin yerlerde süründüğünün, doğamızın bilinçli bir şekilde yok edildiğinin, çalışan haklarının ve orta sınıf yaşam standardının birkaç yaratılmış oligarkın zenginliğine kurban edildiğinin elbette farkına varamıyor. Ve bunda yukarıda uzun uzun anlattığım, gündeme kolay erişimin artık mümkün olmamasının büyük etkisi var.
Son yıllarda bu ülkenin her bir ayrıntısına dair en çok yaşadığım duygu, zamanında beğenmediğimiz şeylerin kaybettikten sonra değerini anlamış olmak. Bu basit blogda bile, geçmişte neleri eleştirdiğimi görünce kendi kendime hayret ediyorum. Şimdi o eleştirdiğim şeylerin daha kötüsünü geri getirmek için büyük mücadelelere gerek var. İşte tüm yanar dönerliği, can sıkan basitliği ve gerekmese bile birilerinin borazanı olmadan duramama huyuna rağmen çok sesli medya lazımmış be birader. Bunu bile aratır oldular bize..