Kürtlerin genel olarak politik bilinci çok yüksek bir millet olduğunu söylerler. Yaşadıkları ülke içindeki statüleri ve verdikleri mücadele onları zaman içinde böyle olmaya zorlamıştır, bunun sebebi bence bu.
Ben bu yazıda dünyaya bakışın keskin biçimde politize olmasının getirdiği kabul edilemez bir yan etkiye dikkat çekmek istiyorum: Tutarlılık.
İnsan politize olduğunda tutarsızlaşıyor. Çünkü gerçekleri yorumlayış şekli kaçınılmaz olarak onu inanmak istediği şeyleri ispat etmeye zorluyor. Bu, insan zekasının kısıtlanması demek. Ve emin olun bu Kürtlere has bir şey de değil. Son birkaç yılda Kemalistlerin geçirdikleri merhalelere bir bakarsanız tutarsızlığın gülünç örneklerinden bir seçki ile karşılaşırsınız.
Bizimki gibi gündemin her gün tepetaklak olduğu bir coğrafyada bundan özellikle ama özellikle kaçınmak gerek.
Kürtler şu sıralar bunu yaşıyorlar ve bu süreç sokakta polise taş atan oğlandan en üst düzey siyasetçiye kadar hepsinin görüşüne, düzeyine bakmaksızın yansıyor. Bisikletle gidilecek mesafede soydaşları bir katliam tehlikesi altındayken onlar burada bankamatikleri yağmalıyor, cam çerçeve indiriyor, dershaneleri yakıyorlar.
Tutarsızlık bu vandalizmin kendisi değil. Tutarsızlık bu eylemlerin sebebinin bizim IŞİD’e destek olmamıza ya da bir kademe ilerisi, neden IŞİD’le savaşmadığımıza isyan edilmesi.
Kürtler şiddetle politize olmuş bir millet. Bir millet kimliği ile Türk ülkesi içinde erimekten kaçınıyorlar, ayrı, en azından özerk olarak var olmak istiyorlar. Kuzey Suriye ve Irak’ta bu oranın konjonktürü sayesinde mümkün olabildi. Kürtler bunu bir kazanım olarak görüyorlar. Kanton, özerklik ve yönetim gibi kavramlar dillerinden düşmüyor. Türkiye ile pazarlık masasındalar ve bunların hiçbirine kötü ya da yanlış demiyorum.
Ama aptallık şurada: Bu statüde olduğunu iddia ediyorsan bir şekilde bir düşmanla karşılaştığında yardımı eşit statüde olmak için kavga edip pazarlık masasına oturduğun üçüncü bir taraftan istememelisin. İşine geldiğinde özerk, hak talep eden, başına buyruk, işine geldiğinde yardıma muhtaç mazlum bir halk olmamalısın. Dünyada bağımsızlığının peşine düşüp acı çekmemiş bir millet var mıdır ki? Türkiye IŞİD’e destek veriyorsa bile bu onun kendi politikasıdır.
Oysa bununla bile yetinmiyorlar. Türkiye’nin şehirleri birkaç gündür Türkiye neden IŞİD’le savaşmıyor diye yakılıp yıkılıyor. Kendisine aydın diyen bir çok yorumcu/yazar gündelik politik eğilimleri yüzünden Türkiye’nin IŞİD’le savaşmamasını eleştiriyor. Gün gibi ortada olan gerçek IŞİD’in varlığının Türk politikasının işine geldiği. Madem iki tarafız ve bir masada oturup pazarlık ediyoruz, taraflardan biri niye diğerinin bekası için kendi politikasından vaz geçecekmiş ki?
Ki en büyük suçu kendi politikasını sürdürmeye çalışmak olan Türkiye bölgeye en büyük insani yardımı yapıyor. Kapısına gelen hiç kimseyi geri çevirmiyor. Kürtlerin, Ortadoğuda bağımsızlık hayalleri kurmanın birilerinin kısa süreli taşeronu olmaktan başka pek bir anlamı olmadığını anlamaları için birkaç kanton daha kurmaları lazım sanırım.
Bence Türkiye’nin yanlışı yok. Eksiği var.
Etiket arşivi: IŞİD
IŞİD
Bahsedilirken sürekli “terör örgütü” vurgusu yapılarak aşağılanmak, bir bakıma küçük görülmek istenen ancak ne ideolojisi ne de kapasitesi olarak asla terör örgütü kabul edilemeyecek örgüt.
Terör son on yılda dilimize iyice yerleşmiş bir yaftalama biçimi. Bunu genellikle “düşman” kelimesi yerine kullanmaya başladık. O yüzden IŞİD’e terör örgütü denmesini reddediyorum. Zaten bu insanlar terörist falan da değiller..
IŞID savaşçıları pek çok yönden, gerçek anlamıyla teröristlerden ayrılıyorlar. IŞİD savaşma kapasitesi çok yüksek bir organizasyon. Bu kadar kısa sürede böyle bir insan gücü elde etmiş olmalarını çarpıtılmış İslam yorumu, psikopatların kariyer planlamasında onları tercih etmesi ya da sadece beyin yıkama ile açıklayamazsınız.
Ve bence en önemlisi, Suriye ve Kuzey Irak’ta yaptıkları, onaylayın ya da onaylamayın devletimizin politikalarıyla örtüşüyor. Orada varoldukları her saat bizim işimize geliyor.
Çocukluğundan beri Kuzey Irak ve Suriye’yi PKK terörünün yatağı olarak dinleyerek büyümüş biri olarak bu, terörist diye küçümsemeye çalıştığımız savaşçıların oraları nasıl birkaç ayda hallaç pamuğu gibi attıklarını görünce aklım karışıyor. Bizim için, dünyaya bir gök taşı çarpması kadar kötü ama önlenemez bir gelişme gibi olan güney sınırlarımızda bir Kürt devleti kurulması sürecini bu adamların nasıl birkaç ayda tersine çevirebildiklerini görünce onlara sempati duymaktan çok tankı, uçağı topu tüfeği, derin stratejik vizyonu ve politikalarıyla bu oluşumu çaresizce seyreden kendi devletimden utanmadan edemiyorum.
Sanki Suriye ve Irak IŞİD’den önce güllük gülistanlık yerlerdi de bu adamlar gökten zembille inip buraları kana buladı gibi bir hava oluştu. IŞİD olmasaydı da bu kan akmaya devam edecekti hem de gelişmeler bizim için daha da kötü yönde olacaktı.
Şiddete sempati duymak gurur verici değil. Ama madem burada herkes bırakın ideolojiyi, ırkına veya mezhebine göre pozisyon alıyor; ben de o zaman IŞİD’den nefret etmiyorum arkadaş! Hele aşağıdaki fotoyu görünce insan gülümsemeden edemiyor. Ne terörist örgütü ulan! Bu bir savaş/aksiyon filminin afişi olmalı:
“Islam for Dummies”
İki İngiliz genç IŞID adına savaşmak için doğup büyüdükleri İngiltere’den kalkıyor, Suriye’ye gidiyorlar. Elemanların ülkelerini terk etmeden önce sipariş ettikleri son kitaplar: Islam for Dummies ve Kuran For Dummies
Bölük pörçük bilgilerle hayatı anlamaya çalışan sürüyle insan kafalarını komplo teorileriyle bozmuşlardır. Mesela bizde tüm kötülükleri Amerika ya da İsrail’den bilirler. Bu varsayımları, düşman gördüklerinin yenilmez derecede güçlü olduğunu peşinen kabul etmektir oysa ki.. Olabilecek her şeye müdahale edebilecek kadar güçlü olduğunu kabul ettikleri bu güçlerle uzlaşmanın, kıyıda köşede saçma sapan laflar üretip kendi çaplarında düşmanlık etmekten daha rasyonel olabildiğini göremezler. Zaten çoğu durumda doğru soru nasıl olup da güçlünün güçlü olabildiği, güçsüzün ise güçsüz kalabildiği sorusudur. Bir şeyin doğru mu yanlış mı olduğunu sorgulamak durumu değiştirmez. O şeyin nasıl olup da olabildiğini sorgulamak durumu değiştirebilir. (bu yazı da for dummies serisi gibi oldu).
Daha kalabalık bir kitle içinse öncelikler bambaşkadır. Mesela dandik futbol takımlarının başına gelenler onlar için her şeyden daha önemlidir. Cihada katılan iki ingilizin durumunu not düşüp, bunun binlerce sözcüğe bedel bir vaka olduğu varsayımımla, altına konuyu bağlama gereği bile duymadan bir şeyler yazmakla içine girdiğim çabayı beyhude görmeme neden olabilecek bir güçtür onların varlığı..
İşim var o yüzden hemen ana fikri veriyorum: İnsanlar aptaldır, bu yüzden daima güçlüler kazanır. Zayıfların durumuna bakıp, aptallıklarında sorumluluk hissetmeksizin kendini görüp psikolojik bir rahatlama hissetmek anlaşılabilir. Ama mağduriyetin ona tanıklık ettiğimiz anın öncesine dayanan bir süreci olduğunu düşünüp sonuçta bunu doğal bir denge olarak görmek suçlanmamalıdır.
Öte yandan insan aptallığını kullanma araçlarının kendisini suçlamak (para, din, cinsellik, futbol, milliyetçilik, tüketim kültürü vs..) Amerika-İsrail komplolarına kafayı takan arkadaşların durumuna düşmekten farklı olmayacaktır.
Sözün özü, bu satırların yazarı da dahil olmak üzere, insanlar gerçekten de aptaldır. Ve aptallık sizde sempati uyandırıyorsa bu sizin sorununuzdur.