Etiket arşivi: Google

“Gereksiz” klasöründen öğrendiklerim…

Posta kutusundaki gereksiz (junk) klasörüne bakmamakla neler kaçırdığımı bugün bir kere daha gördüm.

Gereksiz mail kutusundaki spam ler

Sıla’nın içindeki “boşluğun” onu daralttığını hayretler ederek öğreniyorum. Bu boşluğu bir şeyle doldurmak istediği sonucunu çıkarsam çok mu ileri gitmiş olurum? Gerçi boşluk değil sıkışıklık insanı daraltmaz mıydı ya? Belki de içiyle kastettiği kafasıdır.

DogoStore ne bilmiyorum. Korku geni alınmış köpek yavrusu satmadıkları belli 🙂 Topuklu diye bir şey satıyorlar. Sakin kafayla biraz düşününce kastettikleri şeyin ayakkabı olduğunu anlayabiliyorum. Biraz daha düşününce topuklu ayakkabı alanlara debriyaj baskı balatası hediye etmenin topuklu ayakkabıyla araba kullanan kadınlar için çok gerekli olabileceğini keşfedip aydınlanıyorum, illuminati’ye uçuyorum…

Sonra Elif Hocamın kendisini bana yakın hissettiğini öğreniyorum. İçimdeki şeytan yeterince porno izlememiş. Bana soruyor: Biri öğretim görevlisi olduğu için seni niye kendine yakın hissetsin ki? Yoksa bir araştırmanın parçası mı olacağım? Biraz soğuyorum. Belki de üniversitedeyken bana sempati duyduğu için kopya çekmeme izin veren asistanlardan biridir. Her durumda, bulaşmak isteyeceğim biri olmadığına karar veriyorum.

Tuğba yıllardır beni arıyormuş dostlar! Buradaymışsın derken nereyi kastettiğini anlamıyorum ama keşke Google’a da bir sorsaydı beni. Beni yıllardır arayıp bulamamış hayranlarımın hatırına hosting hizmeti aldığım firmanın bundan sonraki SEO webinar’ına kesin katılıyorum..

Hıyar satan esmer vatandaşlar…

Yalova’nın, şehrin girişindeki trafik sıkışıklığından yararlanan bir işportacı güruhu var. Eskiden Topçular iskelesinde mevzilenirlerdi. İskele kavşağının altında, ortalığı çöplüğe çevirir, her tarafı naylon-kağıt artığı yapar, köprü ayaklarının dibinde ateş yakarlardı.

Sonra tam hatırlamıyorum, birkaç adli olay sonrası jandarma tarafından oradan uzaklaştırıldılar. Onlar da şimdi Yalova girişinde araçların önüne atlıyor, yolda şeritlerin arasında dolaşıyorlar.  Gerçi geçenlerde onları iskelede de gördüm. Bilirsiniz, bizim ülkemizde çok tehlikeli, saçma, estetik katliamı bir olay ya da durum alelade bir şekilde olur durur. Yetkililer dahil herkes buna bir şark kayıtsızlığıyla bakar ve geçer. Sonra biri veya birileri bu yüzden ölür veya sakat kalırsa devlet duruma el koyar ve baştan savma birşeyler yapılır. Bu memleketteki üst geçitlerin önemli bir kısmı bu prosesin sonucu olarak yapılmışlardır. Yani bu ülkede TANRILAR KURBAN İSTER. Tanrılara kurban vermeden “normal” şeyler yapılmaz. Hiç kimse birileri ölmeden ya da ciddi zarar görmeden, tehlikeli ve pis olduğu için, hareket eden araçların arasında naylon torbalarla dolaşan esmer vatandaşları oradan uzaklaştırmayı akıl etmez.

Bu esmer vatandaşlar, mevsimine göre elma, fındık, erik, mandalina, salatalık falan satıyorlar. Yolda giden adam koca bir torba hıyarı niye kırmızı ışıkta durduğunda satın almak ister ben çözemedim henüz ama alan var ki onlar oradalar. Tabi, belirtmeye gerek yok, insanları, özellikle araç kullanan kadınları taciz ediyorlar, trafiği tehlikeye sokuyorlar ve etrafı pisletiyorlar. Gözlerimle, bir kadına, yanındaki kocasının yanında laf attıklarını gördüm, sonrasında çıkan kavgada da oradaydım.

Polisler ve zabıtalar elbette böyle küçük olaylar yüzünden onlara karışmıyor. Buralarda “ekmek parası” diye kutsal bir kavram vardır. Bu kavram rekabet denen şeyi ancak 90’ların sonunda kurallara bağlayabilmiş bir toplum için her türlü haksız rekabetin, hilekarlığın, sağlıkla oynamanın ve hak ihlalinin sihirli meşruiyet kaynağıdır. Bir polis yoğun çalışma saatlerinden ve sıcaklardan bunalıp eve 4 dk geç geldi diye kıskançlık krizine girip karısını katledebilir. Bu kişisel bir ciddiyettir ve onun özel hayatıdır. Ama profesyonel yaşantısında, çok güzel bir kadının taciz edilmesi olayının büyütülmemesini kadının kocasına salık verip esmer vatandaşların ekmek parasından dem vurabilir.

Ben geçen minibüsteyken, bu satıcı tayfasına şöyle bir alıcı gözle baktım. Çoğunluğu 18-30 yaş arası, sağlıklı, yapılı erkekler.. Bu adamlardan 30-40 tanesi, ellerinde poşetlerle arabaların arasında hıyar satıyorsa bu ülkede işgücü sorunu olmamalı. Biz Çin’le de, Vietnam’la da rekabet edebilmeliyiz diye düşündüm.

Amerika’da bir işçi ayda ortalama 6500 USD kazanıyormuş (2010 verilerine göre). Ve buna rağmen Amerikan malı üretimler yapılması için çağrılar yapılıyor. Google tabletlerini anavatanında üretecekmiş diye şeyler söyleniyor. İşçisi bizim müdürümüz kadar kazanan bir ülke bile üretimden söz edebilirken biz, sokakta 40 tane yetişkin erkeğin poşet içinde hıyar satabileceği kadar emeğin bol olduğu bir memlekette, emek yoğun sektörlerde niçin Çin’le rekabet edemiyoruz anlamıyorum.

Bizim ciğeri beş para etmez sanayicilerimiz Çin’de fason üretim yaptırıyor, fabrika açtırıyor falan, bu nasıl ve niye oluyor, hangi büyük stratejinin parçası, nasıl uzun vadeli bir ekonomik aklın sonucu ben bilemiyorum. Adamlar da pencereniz açıksa ve plakanız 77 değilse hıyarlarını burnunuza sokuyorlar işte…

“Sahte Şarap”

Bilmem nerede bilmem kaç şişe sahte şarap ele geçirilmiş.

Bakıyorum, şaraplar bilinen bir markanın şişesine falan konmamış. Bu ev yapımı güzellikler gayet de “orijinal” duruyorlar. Ama ortada sahte bir şeyler olduğu muhakkak..

O haberi yazan gazeteci gibi mesela!

Acaba diyorum, bu haberi yapan maymun şarabın nasıl yapıldığını falan biliyor mu? Muhtemelen içki yasaklanacak haberlerinde de ön saflarda savaşan garibanlardandır. Oh bu ne ironi!

Biz pek farkında değiliz çünkü bizde görev gazeteciliği var, haber gazeteciliği değil. İnsanlar daha doğru ve net bilgi içerdiği için değil dünya görüşlerine uyduğu için belirli bir yayın organını takip ediyorlar.

Haberin müşterisi güven ya da inandırıcılığın değil kendi dünya görüşünün ispatının peşinde. Böyle olunca maymunlar ağaçlardan medya tower’lara inebiliyor işte.

Vakit gazetesini okuyan irtica amcalar da, Taraf okuyan ne idüğü belirsizler de, Aydınlık’ı takip eden komplo teorisyeni bebeler de,  Sözcü gazetesini bayiden alıp çarpık çarpık yürüyen emekli öğretmen teyzeler de aynı bataklığın gülleri, aynı hassasiyetin müşterileri..

Ekstrem trendlerin yine kendince bir delikanlılığı var. Mainstream’e hiç girmiyorum çünkü ayrı bir yazının, yazıların konusudur bu. Bir milliyet.com.tr fenomeni var ve bitmek bilmiyor. Zaten “sahte şarap” yazan zavallı da o sitede çalışıyordu.  Ofis saksılarında yaşayan beyaz Türklerimizin paradigması kaymadan o adamların kalitesi yükselmeyecek. Bir tarafta siyasi bir skandal patlamışken o zavallılar “Binbir Surat Jenna Jameson” foto-galerilerini izlemek zorunda olmayacaklar, mesela… :):):):) Dayanamıyorum, gülüyorum, gülüyorum, gülüyorum…

Memleket kurtarmak için gazete çıkarıp 3 sene sigortasız işçi (gazeteci diyelim hadi) çalıştıran kolpalar diyarı burası. Yazı yazabilmenin ve onu başkalarının okumasını sağlayabilmenin bir seçkin ayrıcalığı olduğu 20. yüzyıl tarım toplumu döneminden kalma bir refleks midir haber vereceğim diye ayar verme hevesi, bilmiyorum. Ama artık bizim çocuklar Facebook’ta aslanlar gibi yazıyorlar. Ne kadar burun kıvırsak da insanlar zekice espriler, kısa ve vurucu cümlelerle (iyi niyeti biraz zorlamış olabilirim) fikirlerini savunabiliyorlar.

Daha önce de yazmışımdır, gazetecilerin büyük çoğunluğunun ne kadar boş, lisede öğretilen genel kültür bilgilerinden yoksun, önlerindeki google’ı kullanmaktan aciz (metafor yapmıyorum :):):):) ) anlamak için ilgi alanınıza ya da mesleğinizin konusuna giren bir haberi okumanız yeterli.  Ama cahil insanları aydınlatan kutsal bir meslek icra ediyorsan altına yattığın haberin kapsamını alabilecek çapta olman gerekmez mi be çocuğum demek lazım pek çoklarına.

Sahte şarap yazan oğlan sonra bize Ergenekon’dan, derin devletten, bürokrasi-hükümet çekişmesinden falan bahsediyor. Yerlerde sürünen bir üslup ve dille bize dünya görüşü pazarlamaya kalkıyor.  Ama durun! Bununla yetinmeyenleri de var. Bozuk Türkçe ve saf cehalet terörünü silahlı teröre upgrade eden gazeteciler de var. Muhalefet olsun diye “bilmem kaç tane gazeteci hapiste, Çin’de bile bizden daha az gazeteci hapiste” diye martaval okuyan  politikacılarımız ve meslek örgütlerimiz var ya bizim hani.. Ama olaya bakın.. Adalet Bakanlığı, gazeteciler sendikasından bu hep sözünü ettiği hapisteki gazetecilerin listesini istemiş. Elemanların verdiği liste ayrı bir kepazelik.  Uyduruk isimler bile var. Sonra da bakanlık kutsal bir meslek icra eden bu “gazeteci” lerin ne ile suçlandıklarını listelemiş. Sahte polis kimliği kullanmak, silah kullanmak, adam kaçırmak falan var.

Türkçe’nin ırzına geçmek ve sağır duymaz uydurur misali mantık hatalarıyla yazılar yazmak, beş paralık ideolojilerini akıllarınca insanlara dayatmaya çalışmak suç değilken hatta kutsal bir meslek sayılmaktayken, yavrular bir de işin içine silah karıştırmışlar utanmadan.  O yüzden kitap yazdığı için tutuklandığı iddia edilen adama da, polis tarafından “alınırken” basın kartını gösterip tiyatro oynayan siyasi tutuklu adama da, sırf gazeteci oldukları için içeride oldukları cümle aleme feryat edilen bilmem kaç tane adama da, onlar üzerinden siyasi çıkar devşirmeye çalışan ümitsiz muhaliflere de  bakarken önce aklınıza haberleri, gazeteleri, kıytırık internet sitelerini getirin derim.

İçinde kız arkadaşı varken (ki kız polise direnmiş) aracı park ihlali yüzünden çekilen bir berber-kahvehane gazetesi yayın yönetmeninin emniyet müdürlüğüne gazetesi üzerinden savaş açıp “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” demesi, bir milletvekilinin, bir polise benzer şeyi söylemesinden daha az iğrenç değil, çocuklar…

O yüzden, fanatik olmayın, talepkâr olun.. Onların yalanlarına inanan onlar gibi olsun…