Şimdi Ocak sonundayız. Benim gündüzüm Aralık başından beri gece olmuş durumda. Dikkat edin, sadece “benim” gündüzüm gece oldu. İddialı bir gerilim/bilim-kurgu filminde yaşıyor gibiyim. Sabah bir uyanıyorum. Saat 07:30 ve ortalık kapkaranlık. Daha kötüsü de var. Bazen en az benim kadar uykulu bir adamın dışarıda hoparlörden bağırdığını duyuyorum. Anlamadığım bir dilde bir şeyler söylüyor. Kızgın olduğu belli. Belki o da bu saatte havanın karanlık olmasının saçmalığına kızmıştır. Ama kızgın diye böyle hoparlörle bağırmak da neyin nesi? Bizi bırak küçücük çocuklar var.. Bu memlekette büyüyen çocuklar nasıl sevgi dolu olsunlar diyorum yüzümü yıkarken.
Hayatımın çok büyük bir kısmında (ki bu 30 seneden fazla yapıyor) sabahları erken kalktım. Sanırım henüz tamamen aklımı yitirmiş, hafızamı kaybetmiş değilim. Eski günleri hatırlayabiliyorum. Eskiden sabah saat 8’de hava aydınlık olurdu. Bazen kendimden emin olmak için bunu insanlara soruyorum. Genellikle hayır, hep böyleydi diyorlar. Saat 9 olduğunda kendi kendime “hah işte böyle oluyordu eskiden sabahlar” diyorum. Bu düşüncemi paylaşan neredeyse kimse yok.
Ah, bu iş kaç senedir böyle manyaklaştı? Üç sene mi, yoksa dört sene mi oldu. Tam üç sene önce yazdığım bir yazıya denk geldim şimdi. Üç sene önce, olayın şokunu yaşıyormuşum besbelli.
Sanırım sorun bende. Sabahın karanlığında, ayazın en yoğun zamanında, küçücük çocuğunu yol kenarına çıkarmış, psikopatın birinin minibüsle gelip almasını bekleyen adam dert ederdi bunu sanırım.
Gündüzki miskin hallerinden eser olmayan, çetesiyle beraber av kovalayan köpeklere bulaşmamak için sürekli kaldırım değiştirerek, direklerindeki lambaları yanmayan zifiri karanlık bir sokağı aşıp ana caddeye varmaya çalışan kadın benim kadar dert etmiyorsa, sorun bendedir muhtemelen.
Gece kim bilir neyle uğraşıp, sabah daha güneş doğmadan sıcak yatağından çıkıp geç kalma telaşıyla kalabalığın; başka hiçbir hayvanda göremeyeceğin, birbirine karşı tahammülsüz bir kalabalığın içinde dalıp, hiç sevmediği işine gitmek için yürüyen ölü gibi ilerleyen işe yaramazların bir bildikleri vardır, benim bilmediğim…
Aman buradan sevgili hükumetime bir eleştiri çıkabilir dürtüsüyle, ortamda bu konu açıldığında, “hava kapalı bugün” ya da “eskiden de böyleydi zaten” diye ortaya atılıp canlı bomba gibi itibarını patlatan insanların, her ne kadar bunu söyleyecek kapasiteleri olmasa da bir bildikleri vardır.
Bu durumu, karanlıkta evden çıkmak zorunda kalmama kızdığım için önemsemiyorum. Zamanında 6:10’da işe gittiğim bir rutinim de oldu. Erken kalkmak kolayca alışılabilir bir şeydir. Bu arada 8 erken bir saat falan da değil. Ancak şunda bir tuhaflık görüyor ve buna alışamıyorum. Arkadaş, ben 8’de evden çıktığımda hava aydınlanmış olmalı. Çünkü yaşadığımız enlemde meridyenimizin saatini kullanırsak öğle saatinden 4 saat önce de hava aydınlanmış olur.
Bu durumu, artık o kadar da sık güncel meseleler hakkında yazmayı bırakmış olduğum halde not edilmeye değer bulma sebebim insanların tepkisizliği. Daha doğrusu durumun farkında bile olmamaları. Sanki gün hep 9’da aydınlanıyordu
Hava hep karanlıktı bu saatte diyen adam var arkadaşlar! Hayır, hava hep karanlık değildi. Hiçbiriniz hatırlamıyorsa ben hatırlıyorum. Hava aydınlıktı saat 8’de.. Sabahımızı çaldılar.
Kendi kendine şunu diyen adamı anlarım: Benim sabahımı çalıp napsınlar ulan? İşe yarar kısımları sökeli çok oldu zaten… Senin sabahın karanlığında uyur gezer gibi dolaşmanla oturup alay etmiyorlardır elbette. Hatta senin gündüzünün, gecenin, ömrünün ne kıymeti var ki birader? Bak zamanında şöyle bir yazı yazmışım, orada bu değersizliği anlatmışım kısaca. Ha, bu arada, not etmeden geçmeyelim, sabahları fazladan harcanan elektrik de ihtiyaç sahiplerine cep harçlığı olmuştur, merak edenler bu dönemde fazladan harcanan elektriği araştırabilir.
Çoluk çocuk gecenin en ayaz vakti sokakta. Lan bari mutlu olmayın. Bir insanlık belirtisi gösterin ya. Anlıyorum, durduğunuz yerde korkunuzdan öleceksiniz. Hatta galiba çoktan öldünüz. Adamlar gündüzü geceye çevirmiş, bunu bile normal görmek için yırtınıyorsunuz. İçine düştüğü trajik durumu bu kadar kolay kabullenen başka bir canlı topluluğu var mıdır bilemiyorum.
Kıçından donunu çalsalar fark etmeyecek derler ya bazıları için. Bu memleketin ortalama insanına tam yakışan bir söz bu. Tepelerinden sabahlarını çaldılar, bak, fark eden yok. Bu vakur halk gecenin karanlığında şafak operasyonları için tırım tırım yola koyuluyor.
Ben olsam, bu sene dünya yaz saatine geçerken çaktırmadan herkesle beraber bir saat daha ileri alırım. Arabistan saati yeterli değil, Afganistan saati daha uygun bunlara. Hem yazın sabah namazı yine çok erkene kalmış oluyor. Kış gelince de sabah namazını kamusal alanda kılma baskısını daha rahat uygularlar. Bunu şaka sanıyorsunuz ama ola ki gerçek olsa, bir sabah televizyonlar gazeteler müjde diye haberini yapsalar, “uzman”lar bunun hikmetlerini günlerce tartışadursa, ertesi sene “hep böyleydi” diyeceklerin oranı yarıdan fazla.
Gerçi bunun kötü yanı, akşam üzerleri aydınlık olacak. Ama sanırım bizimkilerde şimdilik bu sorunu çözecek kapasite yok. Olmuş olsa, güneşten dağıtım bedeli almaya hazır vatansever, yiğit, yerli ve milli işadamlarımız vardır. Bedava güneş sizin neyinize. Eskiden de para alınıyordu diyecek düdükler de hemen türer zaten.
Bu arada, dünyada yaz saati uygulamayan ülkeler olduğu da doğru. Ama bu ülkelerin kullandıkları saat, bizdeki aptalların kış saati dedikleri saatleri olmasın sakın! Kendi topraklarından geçmeyen bir meridyenin saatini kullanan kaç ülke vardır, merak ediyorum.
Bu arada meridyen Allahın emri mi diyecek, kendi aptallığını sorgulamamak için geri kalan her şeyi sorgulayan parlak beyinler için de bir not yazayım: Meridyen gün ortası demek. Kavram şu yüzden çıkmış: Elindeki saati güneş tam tepedeyken 12’ye ayarlarsan o senin meridyen saatin oluyor. (Hatalı bir tabirle işte buna kış saati diyorlar) Bizim, saatimizi 12’ye ayarladığımız meridyen İzmit’ten geçiyor. Yani biz güneş İzmit’te tam tepedeyken olan saate 12 demişiz.
Aslında gördüğünüz gibi, geçen sene 11 liraya aldığınız peyniri bu sene 32,50’ye alıyorken buna gelen zammın %21’den fazla olduğunu anlamak kadar kolay bir iş bunu anlamak.
Yaz saati ne peki diye kilitlenenlere de şöyle diyeyim, işte bu saati bir saat ileri alıp meridyenini 15 derece doğuya kaydırınca o da yaz saati (DST) oluyor. Biz işte kış günü bunda kalınca sabahlar geceye döndü. Şimdi zor bir soru sorup yazımı bitirebilirim: Bakın bakalım İzmit’ten geçen meridyenin 15 derece doğusundaki meridyen nereden geçiyor? :)))))))