Etiket arşivi: dilencilik

Dilencilere Cevaplar

Arkadaşlar, size tavsiyem, dilencilere yardım etmeyin. Onları tersleyin, durduk yerde üzerinize gelip sizden bir şeyler istenmesinin anormal bir davranış olduğunu onlara hissettirin. Eğer herkes böyle davranırsa zaten bunların sayısı azalır. Dilencilik düşük nitelikli bir tür dolandırıcılıktır. Bu insanların çoğu girdikleri mekanlarda etrafı fıldır fıldır gözetliyorlar. İyi bir şey yapma olasılığınızı değerlendirirken, bununla beraber, bu insanların aslında potansiyel bir tehdit olduklarını da hesaba katın. Fiziksel olarak zayıf durumda olabilecek insanların, yaşlıların vb. bunlara maruz kaldıklarını düşünün.

Ha, belki bir cuma günü size Hızır Aleyhisselam denk gelecek ümidiyle boş çevirmiyorsunuz bu tokatçıları ama emin olun çoğu paranızı aldıktan sonra sizin ne kadar aptal olduğunuzu düşünüyor. Eğer bir gün Hızır kapınızı çalar ve siz de onu siktir ederseniz bunun mesuliyeti bu işi adam çarpmanın kolay yollarından birine dönüştürmüş olanlar olacaktır.

Bir memlekette dilencilerin (ve diğer tip dolandırıcıların) çok olması, o memlekette ahlaksızlığın yaygın olduğunun bir göstergesidir.

Ben bu düşüncelerle, dilencilere yardım etmiyorum. Onları tamamen güvenlik kaygılarıyla uzakta tutmaya çalışıyorum. Parayı gerçekten zor bir yolla kazanıyorum ve benim için önemli olacak bir miktar olmasa bile onu çok kolay yoldan, bizi dolandırarak kazananlara vermekten kaçınıyorum.

Bu esnada karşıma çıkan dilencilere söyleyemediklerimi, ya da tam olarak söyleyemediklerimi aşağıda listeledim:

“Buralarda dürüst bir esnaf biliyor musun kardeşşşşşşş” ağzı yaparak iş yerine dalan yavşak..

Eğer beni dürüst bulmadıysan, dürüst birini arıyorsan, sözüme niye güveneceksin? Yok ben dürüstsem o zaman başkasını niye soruyorsun? Bu sana sorulduğunda Allah-mallah diye zırvalayacağına neden ortaya attığın lafın açıklamasını yapamıyorsun. Madem bulunduğum mekana destursuz dalacak kadar alfa erkeğisin, o zaman üstüne bir adım attığımda elimdeki tornavidaya bakıp götün götün kapıya da kaçmayacaksın.

Kucağında çocukla kapıya dayanıp, benim dışarı çıktığımı gördüğün halde formda bir stoper gibi beni durdurmaya çalışan berduş Suriyeli. Kazık kadar adamsın. Madem bu kadar da formdasın… Gidip doğduğun toprakları savunsana be dümbük herif! Bana ne şarj yapıyorsun! Ben mi sürdüm seni vatanından? Zaten iskeleye varınca grup halinde semte yayıldığınızı anladım. Gerçi sizden çok sizi buralara kadar salanlar onur fukarası ama bu başka mesele tabi.

İş yerine akşam saati damlayıp havale-mavale- İstanbul- arge teşviği diye sayıklayan abla. Sen gördüklerimin en beceriksiziydin. Hikayeni daha kafanda netleştirmemişsin gelmiş bizi çarpmaya çalışıyorsun. Hele o bir soru sorulunca yüzünün aldığı komik sırıtma ifadesi var ya. Akıllarda Adnan Aybaba’nın Dostoyevski muhabbetini hatırlatarak kalacaksın. İki kişi o kadar kafa patlattık, neden söz ettiğini bile anlamadık. Sen yolda yerde para bulsan alıp cebine atamayacak kadar aptalsın bence.

Cuma saati elinde yalandan bir bastonla dükkan dükkan dolaşan dilenci amca. Bence o elindeki sopayı baston gibi kullanmak için insan içine çıkmadan önce biraz pratik yap. Bir de, anladık, namusuyla çalışanları mal olarak görüyorsun da, ağzından düşürmediğin o Allah rızası kavramını cuma saati milletin iş yerlerini gezip taciz yapmakta değil, 100 metre ötedeki camiye gidip orada arasana be koca pezevenk…

Kenardan geçip giderken, panjurların arasından lahmacun yediğimi görüp “hah siktim şimdi ebeni” tavrıyla kapıya dayanan amca… Sana 3 lahmacunumdan birini verdim. Yerken, otobüste yanıma oturmuş amca tadında sohbet ettin. Lahmacun bitti, daha sana verdiğim ıslak mendille ağzını silerken Allah rızası diye zırvalamaya başladın. Yemek yerken anlattıklarından senin düşkün falan olmadığını anlamayacak kadar salak olmadığımı göremeyecek kadar yaşam tecrübesinden yoksun yaşlanmışsın.  Seninle yemeğini paylaşan adamı kandıracak kadar haysiyetsiz birisin. Kafana bir tane vurmadığıma şükredeceğine “az önce sohbet ediyorduk, niye kızdın” havalarına giriyorsun.

Bir anda deniz etkisi kar sağanağı gibi sokağın başından yayılıveren gruptan kopup gelen tesettürlü kız. Sana, o sattığın, nasıl yapıldığı belli olmayan kurabiyeleri yemeyeceğimi söyleyince olsun para verin diyecek kadar hazırlıklısın. Bu sayede bu listeye girdin. Neden diye sorunca Allah rızası diyorsun. Bir kere, ben sana neden diye sorunca bunları kimin hayrına satıyorsun demek istiyorum. İkincisi, senin kimbilir hangi cemaatin saçma sapan emellerine hizmet etmene yardım etmemle Allahın rızasının ne alakası var? Dini aktivist olmadan önce böyle şeyler düşündün mü yoksa kullanılmak kader mi?

Hem de alay eder gibi, semt pazarının kurulduğu gün kapıya dayanıp patik matik satmaya çalışan kadın. Geldin, Allah rızası dedin, biz bunları ne yapalım, git pazarda sat dedik Allah rızası dedin. Hadi yürü deyip kapıyı kapatırken Allah belası dedin. Madem hayrı ve şerri sen taksim ediyorsun, be sürtük karı, niye kapımıza gelip bizden yardım dileniyorsun?

 

Allah Rızası İçin..

Dilencilere para vermem. Bir kere iki tinerciye birkaç lira vermiştim, elimde oldukça hassas bir SLR kamera ve yanımda bir kız vardı, çocuklara siktir çekip başımı derde sokmaya cesaret edememiştim. Zaten muhabbetimiz de pek fena olmamıştı sonrasında.

Bu istisna dışında, dilencilere para verdiğim pek vaki değildir. Hatta onlara pek iyi de davranmam. Bir keresinde, yol çalışması yüzünden  tamamen tıkanmış bir yolda duran araçların arasında motosikletle gidiyordum. İki şeridin arasından giderken birden önüme çarşaflı bir dilenci kadın fırlayıvermişti. Fren yerine manevra yapmak beni kurtarmıştı. Kadın da çok korktu ve o sırada arkamdan söyledikleri Allahın rızasıyla ilgili şeyler değildi.

Sanayi sitesinde farklı zamanlarda karşıma çıkan, daha doğrusu çalıştığım atölyeye izinsiz bir surette girerek mülküme ve çalışma ortamıma tecavüzde bulunan iki dilenci, bir şeyler dilenmekten çok borçlarını tahsil etmeye gelmiş alacaklılar havasındaydılar. Aklıma da en çok işin bu yanı takıldı.

Doğu toplumlarında dilencilik çok yerleşik bir meslek. Meslek demeyi tercih ediyorum çünkü gördüğüm dilencilerin neredeyse hiçbirinin fiziksel olarak çalışmasına mani bir durumu varmış gibi gözükmüyor. Bu adamlar ve kadınlar bu işi profesyonel olarak yapıyorlar. Bizim kültürümüzde de dilenmek ve dilenciye para vermek diye bir şey ne yazık ki var. Bilebildiğim kadarıyla batıda sokak müzisyenleri oluyor. Yani orada insanlardan para isteyen biri en azından onlara müzik sunuyor. Bizdekiler ise doğrudan acıma duygusuna hitap eden, Allah’ı araya sokup onun rızasını biraz da şantaj amacıyla kullanan daha pervasız alacaklılar. Dediğim gibi, artık son zamanlarda acındırma için çok fazla çaba bile sarf etmiyorlar. Para kazanmak için bir emek ve de yatırım gerekir. Bu dilencilik için de aynen geçerli. Burada sermaye, kaybedilmiş bir uzuv, görmeyen gözler, amansız bir hastalık olabilir. Emek de dua, beddua, acındırma sözcüklerini düzgün kullanabilme becerisi oluyor. Ama günümüzün dilencileri bu sermayeyi ve emeği bile sağlamadan karşınıza çıkıyorlar ve o zaman dilenciden çok alacağını almaya gelmiş tefeci ya da düpedüz bir hırsız gibi gözüküyorlar.

İnsanlardan bir şey istiyorsanız onlara bir şeyler vermeniz gerekir. Dilencilik bu kuralın istisnası değil. Günümüzün araba kullanmayı bilmeyen şoförleri, et dizmeyi bilmeyen döner ustaları, mesleği hakkında neredeyse hiçbir bilgisi olmayan beyaz eşya servisleri gibi dilenmenin manevi gereklerini yerine getirecek özelliklerden yoksun yarı haydut dilencileri var. İstatistiksel olarak, tanımadığı birinden bir şey isteyebilen insanların büyük kısmının buna aslında ihtiyacı olmaması bir yana, bu rolü bile oynayamayan ama sizden sadece istemeye devam edenlere duyulan tiksintiyi de daha iyi anlıyorsunuzdur. Sizce Allah onlardan razı mıdır?