Her iki seçmenden birinin oyunu almayı başarmış, statükoyla mücadele etmiş, klişeleri yıkmış bir başbakan “ben öyle olmasına karar verdim, ne derlerse desinler biz bildiğimiz yapacağız” diyor. Protestoları küçümsüyor.
Oysa ne daha önce kazandığı kavgalar, ne halkın ona güvenmesi ve büyük bir meşruiyet vermesi ne de karizması yaptığı ve yapacağı her şeyi peşinen doğru yapar.
Başbakan, hakkını vermek gerekiyor, gerçek beyaz Türk’lerin, öğrencilerin, kentli insanların nefretini kazanmayı çok iyi başardı. Ben şu “yaşam tarzına müdahale” geyiğini senelerdir eleştiren, “çakma” beyaz Türk kimliğiyle kafa bulan biriyim.
Alkol satış kısıtlamalarıyla ilgili noktada bile yapılanların doğru olduğunu düşünüyorum. Aslına bakarsanız, büyük gazetelerde tam sayfa ilanlar şeklinde yayınlanan saçma sapan içki reklamlarıyla dalga geçmek için bir yazı yazmayı planlıyordum.
Kendi durumum bu yüzden bence güzel bir örnek.
Çünkü artık her ne yaparsa yapsın bu başbakan benim de sinirimi bozuyor. Onu televizyonda her gördüğümde bir şeyler hakkında atıp tutuyor olması başta komik geliyordu ama artık bu iş komiklik sınırını aştı.
Bir çok politikasını pragmatik sebeplerle destekleyen biri olarak ben de artık bu her şeyi bilen ve kendinden çok emin olan, herkesle kavga etmeye hazır muhafazakar adamdan fena halde sıkılmaya başladım.
Biri size her şeyin en iyisini bildiğini, size büyük iyilikleri dokunduğu için her şey hakkında adınıza karar verebileceğini söylediği zaman ondan nefret etmeye başlarsınız. Bu birey kavramının doğasında olan bir şey bence.
İş bir parkı korumaya çalışmak ya da şu anki iktidardan ölümüne nefret ettiği için onun her şeyine peşinen karşı olmak değil bu yüzden. Karizmatik başbakan, Anadolu’nun muhafazakar insanlarıyla, evrensel anlamda bir “meslek” ve “kimlik” sahibi kentli gençleri birbirine karıştırmamalı. Birincisi şimdi ona oy veriyor ve dünya görüşünü paylaşıyor olsa da yarın bir darbe olduğunda kendisini asacak olanları alkışlayacak bir güç ve devlet tapınmacılığı kültüründen geliyorken ikincisi öyle bir şey olsa bu kez kendisini koruyacak olan yegane güçtür.
İtaatkar bir toplum iyidir ama unutmamak lazım ki yarın asker en rezil biçimde gelip kanunsuzca onu devirirse şimdi ona itaat eden toplum bu kez de onu devirene itaat ediyor olacak.
Oysa artık ona uyuz olmaya başlamış olan insanların büyük çoğunluğu akılları bu işe ermeye başladığından beri askere de uyuz… Şimdi üzerine gaz sıkıldığı halde meydanı terk etmeyen gençler o zamanlar olsaydı iki tane asker bu kadar kolay darbe yapamazdı.
Biz askerlerden nefret ettiğimiz için askeri vesayeti eleştirmiyoruz. Başbakanı da onu çok sevdiğimiz, dünya görüşünü beğendiğimiz için desteklemedik haklı mücadelesinde. Çevresindeki iktidar tapınmacısı tiplerin etkisiyle kendisinde herkese karşı durma gücünün var olduğunu yanlış bir biçimde düşünüyor olsa da bu üst perdeden konuşan her şeyi bilen adam tavırlarının meslek sahibi, kentli kesimde yarattığı haklı tepkinin dağdaki Kürtler veya İsrail’le uğraşmaktan daha zor bir şey olduğunu zaman ona öğretecek.
Ve iktidarın insanı aptallaştıran yönünü de görmüş oluyoruz bu vesileyle… Batı bizim güçlenmemizi istemiyor, o yüzden bizi karıştırıyor diye düşünen arkadaşların da dikkatini bir şeye çekmek isterim: Başbakan çıkıp tekrar tekrar milleti küçümsemese, dediğim dedikçi yorumlar yapmasa olaylar asla bu aşamaya gelmezdi. Başrolü Başbakan oynadığına göre bu komploda o da yer alıyor demek ki.. Ya da birkaç sene evvel karşılarında hayatta kalma mücadelesi verdiği güçlerin yapamadığını kendi kendisine yapmış olmasının benim atladığım başka bir açıklaması var…