Dilencilere para vermem. Bir kere iki tinerciye birkaç lira vermiştim, elimde oldukça hassas bir SLR kamera ve yanımda bir kız vardı, çocuklara siktir çekip başımı derde sokmaya cesaret edememiştim. Zaten muhabbetimiz de pek fena olmamıştı sonrasında.
Bu istisna dışında, dilencilere para verdiğim pek vaki değildir. Hatta onlara pek iyi de davranmam. Bir keresinde, yol çalışması yüzünden tamamen tıkanmış bir yolda duran araçların arasında motosikletle gidiyordum. İki şeridin arasından giderken birden önüme çarşaflı bir dilenci kadın fırlayıvermişti. Fren yerine manevra yapmak beni kurtarmıştı. Kadın da çok korktu ve o sırada arkamdan söyledikleri Allahın rızasıyla ilgili şeyler değildi.
Sanayi sitesinde farklı zamanlarda karşıma çıkan, daha doğrusu çalıştığım atölyeye izinsiz bir surette girerek mülküme ve çalışma ortamıma tecavüzde bulunan iki dilenci, bir şeyler dilenmekten çok borçlarını tahsil etmeye gelmiş alacaklılar havasındaydılar. Aklıma da en çok işin bu yanı takıldı.
Doğu toplumlarında dilencilik çok yerleşik bir meslek. Meslek demeyi tercih ediyorum çünkü gördüğüm dilencilerin neredeyse hiçbirinin fiziksel olarak çalışmasına mani bir durumu varmış gibi gözükmüyor. Bu adamlar ve kadınlar bu işi profesyonel olarak yapıyorlar. Bizim kültürümüzde de dilenmek ve dilenciye para vermek diye bir şey ne yazık ki var. Bilebildiğim kadarıyla batıda sokak müzisyenleri oluyor. Yani orada insanlardan para isteyen biri en azından onlara müzik sunuyor. Bizdekiler ise doğrudan acıma duygusuna hitap eden, Allah’ı araya sokup onun rızasını biraz da şantaj amacıyla kullanan daha pervasız alacaklılar. Dediğim gibi, artık son zamanlarda acındırma için çok fazla çaba bile sarf etmiyorlar. Para kazanmak için bir emek ve de yatırım gerekir. Bu dilencilik için de aynen geçerli. Burada sermaye, kaybedilmiş bir uzuv, görmeyen gözler, amansız bir hastalık olabilir. Emek de dua, beddua, acındırma sözcüklerini düzgün kullanabilme becerisi oluyor. Ama günümüzün dilencileri bu sermayeyi ve emeği bile sağlamadan karşınıza çıkıyorlar ve o zaman dilenciden çok alacağını almaya gelmiş tefeci ya da düpedüz bir hırsız gibi gözüküyorlar.
İnsanlardan bir şey istiyorsanız onlara bir şeyler vermeniz gerekir. Dilencilik bu kuralın istisnası değil. Günümüzün araba kullanmayı bilmeyen şoförleri, et dizmeyi bilmeyen döner ustaları, mesleği hakkında neredeyse hiçbir bilgisi olmayan beyaz eşya servisleri gibi dilenmenin manevi gereklerini yerine getirecek özelliklerden yoksun yarı haydut dilencileri var. İstatistiksel olarak, tanımadığı birinden bir şey isteyebilen insanların büyük kısmının buna aslında ihtiyacı olmaması bir yana, bu rolü bile oynayamayan ama sizden sadece istemeye devam edenlere duyulan tiksintiyi de daha iyi anlıyorsunuzdur. Sizce Allah onlardan razı mıdır?