Yazıya devam

Birden bire, aklıma bu blog geldi. O sırada ne yapıyordum, önemi yok. İnanın aklıma önce, çok eskiden yazdığım şeyler geldi.

Çok eskiden yazdığım şeyler demişken hemen not edeyim: Eskiden şimdikinden çok farklı düşünüyordum.

Bu blogda 8-9 sene önce yazdığım şeylerin çoğunu artık onaylamam. Hatta okurken küfür bile edebilirim. Bu değişimin iyi ya da kötü yönlerini anlatabiliriz. Ben şimdi bundan bahsederken nötr olmayı tercih ediyorum. Zamanın geçmesinin doğal bir sonucu olarak görüyorum düşüncelerimin değişmesini.

Aklıma eski yazılarım geldi diyordum.. Düşünürken bile ağzımdan hassiktir lafının döküldüğü erken dönem liberal denemeler…

Artık eskisi kadar çok yazmıyorum. Belki de bir 8 sene sonra alakasız bir anda aklıma gelecek bir yazı olmayacak bu döneme dair. Belki de bilemeyeceğim o zaman şimdiki düşüncelerimin ne kadar farklı olduklarını.

O tuhaf duyguyu hissetmeyeceğim.

Gündelik olayları, kişileri, yaşadıklarımı hatırlayıp duracağım.

Sanırım neden yazı yazdığımı anladım.

Hatırlamak için yazıyorum. Geriye bakıp şimdiyi ölçebilmek için.

Fotoğrafların yapabildiğinden çok daha fazlasını yapıyor bir iki cümle. Anlıyorum, belki okuyan başkaları anlamasa bile aradaki farkı. O zamanı.. Değişenleri..

Her insan doğrusunu kendi yolundan giderek bulmalıdır bence. Artık eskisinden daha çok çalışıyorum sanırım. Bir şeyler yazmak için durduğumda aklıma yapacaklarım geliyor, oyalanma diyorum. Bu oyalanmak mı, galiba öyle düşündüm son bir iki senedir. Sorumluluklarım arttı. Artık işler beklesin istemiyorum. Bir kızım var. Hayatımda daha önce hiç kimsenin sahip olmaya yaklaşamadığı bir yere sahip bende.. Acaba tüm bunlar beni yazı yazmaktan soğuttu mu?

Fikirler değişiyorlar derken…  Eğer değişmiyor olsalardı da yazmaya bu kadar değer verir miydim? Aynı şeyleri mi yazmış olurdum senelerdir?  Hiç sanmıyorum… Başkası için nasıl olur bilemem ama ben asla aynı şeyleri yazmazdım. Zaten zamanla anladım ki inandığın, savunduğun, bildiğini düşündüğün şeyler bir yere kadar sana aitler. Sende senin olan şey bunların hiçbiri değil. Ve bu yüzden kendini anlatış şeklin her zaman anlatıyor olduğun şeyden daha önemli. Bunun farkına varmak benim için yirmi yıl kadar sürdü.

Ben genelde memleket meselesi diye “aşağıladığım” konular hakkında yazıyorum. Çok mu önemliler, hayır. Sadece, görünüşte kişisel değiller. Sanırım memleket meseleleri üzerinden konuşarak kendimi arıyordum. Burada samimi olmadığım anlamına gelmiyor bu. Ben hiçbir zaman çok fazla ciddiye almadım hiç kimseyi. Beni tanıyan herkes en azından bunu anlamıştır benimle ilgili olarak. O yüzden samimi olmak benim için bir çaba gerektirmiyordu. Sanırım hala da öyle.

İnsanlar kendileriyle ilgili şeyleri güncel meseleler, genel geçer komiklikler ve dünya görüşlerine dair yorumlar eşliğinde birbirlerine sunuyorlar “sosyal medya”da. Ben buna pek ısınamadım. Seneler önce “nerede lan bu ilginç insanlar” diye kendi kendime sormuştum ya, ben hala oradayım. Burada yazdıklarım, paylaştıklarım, gerçek hayatta yapabildiklerimin özensiz ve beceriksiz bir örneklemesinden ibaret. Yazabildiğimden daha az konuşabiliyor değilim. Buradaki gizliliğin ve paylaşım konforunun arkasına saklanıyor değilim.

Aslında yaptığım işlerle ilgili de daha çok şey paylaşmak isterim. Bu ülkenin nereye gittiğini bildiğini iddia etmek veya herkesçe tartışılan figürlerin ne işler yaptıkları üzerine yorumlar yapmak dolaylı olarak kendimizi anlatmak ise doğrudan bir günümüz içinde ne halt ettiğimiz hakkında şeyler paylaşmak bu yolda çok daha verimli bir çaba olacaktır diye düşünüyorum.

Allahın ofis çalışanının, muhasebecisinin, satış temsilcisinin ne iş yaptığı, insanlara pek ilginç gelmeyebilir. Bu, onları başka şeyler anlatmaya itiyor olabilir. Politik, güncel, ahlaki tartışmalar bu açıdan “avatar” oluyor insanlara. Ben bu yola girmeyeceğim. İnsanın kimliğini şekillendiren en önemli kalıp onun mesaisini harcadığı şeydir. Bence herkesin bilmesi gereken ilk şey kendi yaptığı iştir. Bu, doğal olarak konuşma hakkına sahip olacakları ilk şeyin de işleri olduğu anlamına gelir. Hikayesini gün boyu yaptığı işinden yalıtıp anlatmaya çalışan tiplere kuşkuyla yaklaşırım. Ayağı yere basan anlatılar emeğe ve zamana dayananlardır. Düşünürseniz, çelişki açıktır: Eğer zamanının çoğunu uluslar arası ilişkileri anlamaya ayırıyorsan o zaman neden masa başında rutin hesaplarla ömür geçiren bir bankacısın? Eğer iyi bir bankacıysan ve aklını uluslar arası ilişkilere de yönlendirmişsen o zaman neden hiç işine referans vermiyorsun konuşurken? İşiniz her zaman piramidin daha altındaki bir katmandır, bunu unutmayın. Ve eğer ters bir piramit değilseniz, çoğu zaman profesyonelliğiniz üzerine konuşmak zorundasınız.

Lafı uzattım, diyeceğim o ki, dünyanın derdi bir yere kadar. Ben işime bakarım, bundan sonra da işimle ilgili şeyler paylaşırım (genelde). Zaten herkes işini iyi yapmayı dert etse bize konuşacak memleket meselesi de kalmazdı. Kafa dağıtmak için umumun meselelerini not etmeyi hobi olarak görsem de biliyorum ki memleket meselesi bir noktadan sonra tembellerin, akılsızların ve fakirlerin meseleleridir. Hep beraber kurtuluşu aramaktansa onlardan biri olmamayı tercih ettim seneler önce. Sebebini de zaten bu blogda defalarca anlattım.

Ha, ben gördüğüm şeyleri “not etmek” için yazıyorum bir çok şeyi. İçki masasında, iddiasını gereğinden fazla uzatmış bir arkadaşa hazırdan cevap vermek için buraya yazarım desem de yalan olmaz. Beni okuyan herkese, bu yazıların yazılma sebebi öncelikli olarak onların görüşleri olmuyor olsa da değer veriyorum. Yazmak benim için gerçekten dinlendirici ve rahatlatıcı bir şey. Şunu olayı karikatürize etmek için yazıyorum: Milletin yazdıklarını okuyup kızıp gerileceğime kendim yazarım, bildiğim, sevdiğim, anladığım şekilde yazarım rahatlarım diyorum ben.

Bir de işin yazabilme tarafı var tabi. Sosyal medya bize yazma özürlü avukatlar, politikacılar, gazeteciler hatta yazarlar olduğunu gösterdi. Fikriniz ne olursa olsun önce onu kurallara uygun bir yazım ile ifade etmeyi becermeniz gerekiyor. Yoksa söylemeye çalıştığınız o büyük lafların bende bir karşılığı yok.  Twitter’da nice yazı-çizi-fikir adamının Türkçe katliamına tanıklık ediyorum. Anladım ki bu iş biraz zeka, biraz da pratik işi. Bizim insanımızın okumaya vakti yok, yazmaya ise hiç yok zaten. Ben vakit buldukça yazıyorum ve doğal yazma hızında hatasız bir imla için yazma pratiğine sahip olmanın gücüne inanıyorum.

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.