15 Temmuz’un sene-i devriyesi..
Bir kesim bunu bayram olarak görüyor. Devlet eliyle güçlendirilmiş bir tarikatın müritlerinin devleti ele geçirme çabası, halka karşı silah kullanması, meclis binasını bombalamaları falan nasıl bir bayram olabilir, bilemiyorum. Sonuçta devlet az daha elinde olanları kaybediyordu. Böyle rezil bir durumun kenarından dönülmesi utanılacak bir şeyken bunu kutlamak ve halka “siz başardınız” diye gaz vermek, gerçekten siyasi anlamda oldukça cüretkarca bir özgüven. Ama halkın bir kısmı durumdan memnun gözüküyor.
Diğer bir kesim artık Erdoğan ve sevenleri ne yaparsa yapsın buna peşinen karşı. O yüzden onlar 15 Temmuz adı altında anlatılanlara burun kıvırıyor. Üzerinde düşünmeye bile pek zahmet etmediklerini görüyorum konuştuğum bazı arkadaşların.
Olacak olan şey tam anlamıyla bir darbe miydi, bu bile elbette tartışılır ama bir şey olacaktı. Sonra bu şey olmayınca OHAL ilan edildi ve alakalı alakasız bir sürü kanun kararname adı altında kolayca çıkarılıvermeye başlandı. Bu arada kamudan pek çok insan uzaklaştırıldı. Pek çok insan tutuklandı. Cemaat hakkında az buçuk fikri olan ortalama bir Türk vatandaşı olarak, zaman içinde duyduklarımın da ışığında masum insanlar işlerini kaybettiler diye düşünmekten ziyade, haydan gelen huya gitti gözüyle bakmaya başladım ben bu olaylara.
Sonuçta bir zamanların iki sıkı ortağı kavga ettiler. Onlara müdahale edecek ve kazanan tarafı hukuk çizgisine çekecek üçüncü bir güç yoktu. Demokrasi ya da daha doğrusu sandık falan demeyin. Bu artık hiçbir zaman olmadığı kadar önemsiz bir detaydır.
Hükumet politikalarını genellikle desteklemeyen, cemaatle de bağı olmayan, dünya görüşü olarak hiçbir cemaate sempati beslemesi olasılık dahilinde olmayan ortada biri olarak kendi kendime soruyorum:
Kavgayı kim kazansa benim için daha iyi olurdu?
Fetö ile Erdoğan’ın mücadelesini Fetö kazanmış olsaydı Türkiye şimdikinden daha iyi bir yer olur muydu?
Benim soğukkanlılıkla düşündükten sonra bu soruya verdiğim yanıt net bir hayır oluyor. Erdoğan, her ne kadar politikalarını desteklemesek de başı-sonu belli bir politikacı. Cemaat ise çok daha karmaşık, gizli, tehlikeli bir yapı. Erdoğan iktidarının Türkiye’ye verdiği tahribatın büyük bir kısmı iş bilmezliklerinden kaynaklanıyor. Cemaat ise daha maksatlı, gizli çıkarları olan, vatan düşmanı bir yapı bence.
Erdoğan’ın gücü popülizminden geliyor. Bu, hataya çok açık bir süreç. Cemaat ise bir adanmışlık organizasyonu. Çok daha irrasyonel, derin, garip bir şey.
Düşününce iyi ki bu ikisi çok ileri gitmeden kavga etmişler diyorum. Çünkü özelliklerini yazarken birbirlerini tamamladıklarını görmemek olanaksız.
Kim ne derse desin, Erdoğan delikanlı bir adam. Dostsa dost, düşmansa düşman. Bu, politikalarını desteklemediğiniz zamanlarda bile sizde bir saygı uyandırıyor. Cemaat ise, sıkıştırdığınızda suratınıza karşı sırıtıp “cemaat diye bişey yok, ben bilmiyorum abi” diyecek kaypaklıkta tiplerden oluşuyor.
Yakalanmanın sevabını bilseniz kendiniz ihbar ederdiniz diye gaz veren şerefsizlerin arkalarına bakmadan kaçtıkları bir grup ile, kendisine darbe yapıldığı akşam sokakta sevenlerine hitap edebilen birinin yönettiği diğer grubun mücadelesini daima ikincisi kazanacak. Doğanın kuralları böyle işliyor.
Bu arada, Erdoğan sempatizanlarının, ona oy verenlerin bazı politikaları sorgulamadan kabullenmeleri sonuçta bir bilgi, görgü, eğitim eksikliği iken diğer tarafın müritlerinin alçıdan yapılmış bir eli öpmek için sıraya girmeleri, kullanılmış bir peçeteyi almak için plonjon yapmaları, yalandan ağlayan bir hoca için popçu fanı ergen gibi ayılıp bayılmaları çok daha problemli durumlar.
Erdoğan’ın üst çevresi çıkar için onun etrafında toplanmış yolunu bulma tayfasıyken cemaatçiler bir kısmı ne olduğunun farkında olmayan kafayı bulmuşlar, bir kısmı kendi gündemi olan tipler, bir kısmı ise sinsi hainlerden oluşuyor. İkinci grup birinciden çok daha zor modellenebilir. O yüzden birinciler daha iyidir.
Son mesele de şu: Bu ülkede herkes güce ve iktidara tapar. Yakın zamana kadar en alakasız tiplerin hizmet hareketine destek vermesi halka açık bir gösteriydi. Erdoğan gibi net ve güçlü biri olmasa bu cemaat belası ülkenin başından kolay kolay temizlenmezdi. Çünkü bu adanmışlık, bu kaypaklık, bu ilkesizlik ve bu derin güç ilişkileri sayesinde o iş kısa sürede tavsardı. Erdoğan, sümüklü bir sünepenin müritleri tarafından ağır biçimde kandırılmış olmanın (evet, bence ortaklık bozulmasından ziyade kandırılma durumu var ortada, bunu ayrı bir zamanda yazmalıyım) utanç verici halini taşımayı kaldıramayacak kadar gururlu bir adam. İyi ki de öyle. Yoksa klasik bir politikacı olmuş olsaydı bu iş gelecekte başımıza bir kez daha bela olmak üzere ertelenirdi sadece. Gerçi yine tekrarlanmayacağının garantisi yok. Ama bu da 15 Temmuz’un sene i devriyesinden söz ederken anlatılacak hikaye değil.
Kavgayı Erdoğan kazandıktan sonra, memlekette bir memleketin daha iyi olması kavgası veriliyor. Ama eğer ötekiler kazanmış olsalardı bence bambaşka bir kavga verilecekti. Ve bu çok daha kötü olacaktı.