Güneş hiç sevmediğim bir şey değildir.
Güneş sevmediklerimden biri değildir..
Hatta düşünüyorum da.. Basbayağı seviyorum ben güneşi.
Bu sabah, ben soğuk denizin üzerindeyken.
Güney doğudaki dağların arasından gözüktüğünde saat 08:27 idi.
Yanlış olan sen değilsin, benim saatim diyesim geldi.
Besbelli bir süre daha randevulara geç kalacak.
Ben gemiden indiğimde bile henüz ışıkları suya vurmuş olmayacak.
Sokakların arasına sinmiş el değmemiş soğukla başbaşa bırakacak bizi.
Tüm boşlukları kaplayan, arabanın içine dolan, değdiği şeylerin yüzeyinde kırağı denen bir donmuş su tabakası bırakan o cisimleşmiş soğukla!
Düşünüyorum da, güneşi seviyorum ben.
Sabahları bilhassa..
İçkiyi akşamları sevip sabahları nefret etmenin benzeri.. Yaz öğlenleri ondan nefret edip kış sabahları arıyorum güneşi.
Rus hatunların “güneşim” iltifatından hoşlandıklarını söylemişti Rusça öğrenmeye çalışan bir yakınım.. Anlıyorum şimdi, esaslı iltifatmış…
Güneş tam tepedeyken saatin 12 olması hangi ayda olursa orası buranın standart zaman dilimi oluyordu hatırlamıyorum. Ama bu ülkede eskiden İzmit’ten geçen meridyenin saati kullanılıyordu ve şimdi anlıyorum ki kışları bu bize oldukça uygun bir saatmiş.
Şimdi, bu kara kışta 60 dakika doğudan geçen, muhtemelen ülkemiz sınırlarına bile düşmeyen bir meridyenin saatini kullanıyor olmanın mantığını anlamıyorum. Nüfusun çoğunluğu ülkenin batısında yaşıyorken üstelik..
Elektrik tasarrufu konusu bence ayrı bir budalalık. En basitinden, su şebekelerine harcanan elektrik bile kat kat fazladır aydınlatma tüketiminden. Akkor ampullerle kuluçka makinesi ısıtıyor artık insanlar…
Daha bunlar iyi günler. Şeb-i yelda bile gelmedi henüz. Karlı günler var önümüzde…
Benim gibi buz gibi havada bile terleyebilen, genelde üşümek diye bir sorunu olmayan birine sabah ayazına lanet ettiriyorlar. Bundan çok daha erken kalkıp başka bir şehre işe gittiğim sabahları hatırlar oldum son bir aydır. Motosikletle gidiyordum o zamanlar, bunu da not edelim.
Hayatımın büyük bir kısmında sabahın körü denecek saatlerde uyandım hep. Tatillerde bile erken kalktım. Neredeyse hiç çalar saat kullanmadım. Artık kullanıyorum. Belki de yaşlanmışımdır. İnsan yaşlandıkça uykusu hafiflemeli değil miydi, bu bilgi de mi yanlışmış?
Bunlar kolay yazılar.. Böyle budalaca şeylerin sorgulamasını yaparken insan yazı yazdığını hissetmiyor. Ama ne yapalım. Yıldan yıla böyle olduk işte. Belki ileride bir şeyler değiştiğinde biri bu yazıyı okur ve son paragrafımda ne demek istediğimi anlar.
Geri bildirim: Gündüzüm Gece Oldu | Selim Pehlivan