Cemaat 2013 senesinin sonunda “hırsızlar”a karşı bir ifşaat faaliyetine girişti. Bundan sonra, iktidarla senelerin ortaklığı yerini bedduaların havada uçuştuğu bir gırtlak gırtlağa savaşa bırakacaktı.
İnsanın inanası gelmiyor. 2016 yılının Temmuz’una gelindiğinde bu adamlar ordu ve polis içindeki elemanlarını kullanarak bir darbe yapmaya kalkıştılar. Bunu, başta anlamakta zorlandım. Yaklaşık 3 senedir Tayyip Erdoğan’la kelimenin tam anlamıyla savaş halindeler ve hâlâ onun en yakınında adamları var. Hâlâ orduda çok kritik noktalarda adamları var. Durum buyken bu adamlar tüm ülkede topyekûn bir darbe yapmaya kalkışıyorlar.
17 Aralık’ın hemen sonrasında darbeye kalkışsalar kamuoyu nasıl tepki verirdi diye düşünmeden edemedim. Şu kalkışmayla ilgili başka birkaç konuda daha ciddi mantık hataları görüyorum. Hatta en başta, sırf bu bariz mantıksızlıklar yüzünden, değişik komplo teorilerinin üstünü çizebilir durumda değildik.
Öte yandan ortada somut bir gerçek var: Bu adamlar gerçekten de darbe yapmaya kalkıştılar. Niçin Erdoğan’a bir suikast falan değil de tanklı uçaklı bir darbe? Buna yanıt bulamıyorum işte…
Bu adamların topyekûn bir darbeye kalkışmaları, yolsuzluk soruşturmaları başlatmalarından çok daha farklı bir iş. Halka karşı silah kullanmaları, meclisi bombalamaları, komutanları esir almaları, ülkeden kaçmaları… O dönem, yolsuzluk ifşaatları sırasında, ortaya konan resme ikna olmuş biri olarak şunu düşünüyorum artık: Demek ki mesele hırsızlığın ifşaası değildi. “Hırsızlar” lafı, boş bir laftı. Meclise bomba atan kanı bozuk şerefsizler, milletin sırtından zenginleşiyor diye bir iktidara düşman olmazlardı. Aptal olmayalım.
Ne Tayyip Erdoğan’ı, ne onun savunduğu dünya görüşünü ne de temsil ettiği kitleyi pek seviyor değilim. Ama bu adamın abartılı ya da gerçek, belli bir irade ile halk adına orada durabilmesi gidişatı değiştiren şeydi gibime geliyor. Cemaat çok uzun bir zamandır Türkiye’de örgütleniyordu ve AKP iktidarının ilk iki döneminde daha önce hayal bile edemeyecekleri kadar büyük bir hızla ülkeyi ele geçirmeyi başardılar. Sonra AKP ve cemaatin arasının açılması, bir çıkar çatışmasından çok öte bir şeydi. Şu darbe girişimine bakınca artık bu kesinlikle böyleydi diye düşünüyorum. Erdoğan’ın “ne istediler de vermedik” sözü de şimdi daha anlamlı geliyor. Ortada bir çıkar çatışması yoktu. Cemaat, onların düşündüklerinden farklı bir şeydi.
Anadolu’nun saf insanlarını nasıl kandırıp cemaatlerine asker yapabildilerse, dar görüşlü, mütedeyyin politikacıları da benzer şekide kandırıp devlet içinde örgütlenebildiler. “Alınları secdeye değiyor” diye kadrolaşmalarına göz yumuldu. Eğer bizde en basit şekliyle, liyakat dikkate değer bir şey olsa, cemaat memaat olamazdı. Hep söylediğim gibi, büyük gerçeklerin, büyük kurguların, büyük komploların değil, basit, olağan, öz şeylerin hayatın gidişatını belirlediği gerçeği tam burada karşımıza çıkıyor.
Burada biraz durup, insanların nasıl olup da din temelli araçlar kullanılarak, kendi kimlikleriyle bile savaştırılabildiklerini düşünmemiz gerekir sanırım. Laikliğin, bireyselciliğin, özgürlüğün niçin bir ülkenin gelişmesinde olmazsa olmaz şeyler oldukları bundan daha çarpıcı bir örnekle izah edilemezdi sanırım.
Fethullah Gülen denen adamın, Amerika’nın kucağındaki bir oyuncak olduğuna ikna olmamız için bu kadar çok somut örnek varken bu adamın dini menkıbeler falan anlatıp, araya Arapça kelimeler falan sokuşturup, kendi milletine kurşun sıkacak kadar kontrolünü kaybetmiş müritler kazanabilmesi üzerine biraz düşünmek gerekir sanırım..
Bu işin FETÖ’cüsü ketocusu yok. Said Nursi – Mustafa Kemal Atatürk ikileminde Recep Tayyip Erdoğan’ın şu anda, ikincisinin yerinde olduğunu düşünmek bile ufuk açıcı olacak. Bir zamanlar bunları bu güce ulaştıranın da kendisi olması bu gerçeği değiştirmez: Tayyip Erdoğan bu memleketi Fetö denen, amacının ne olduğunu bile henüz tam olarak anlamadığımız bir garip düşmanın elinden kurtarıyor.
Darbe girişimiyle zirveye ulaşan mücadele, dışarıdan bu işleri yönetmeye çalışanlara muhatabın kim olduğunu gösterme savaşıydı. Cemaat kaybetti. Bu işin arkasında Amerika varsa, bence ilginç şeyler olmaya devam eder…
Dini siyasete alet etmenin hem dine hem de devlete zarar vereceğini anlasak, cemaatleşme denen şeye karşı devlet eliyle önlemler alsak bu musibetlerden bir kazanç elde etmiş oluruz bence…