Bir Cuma Vaazının Düşündürdükleri

Uzun bir aradan sonra geçen gün Cuma namazına gittim. Eskiden de müsait olduğumda hep yapmaya gayret ettiğim gibi, erken gidip ön taraflarda (ama iyice önde değil) bir yere oturup anlatılanları dinlemeye başladım.

Merkezi sistemden konuşan müftü vaazına bir kralın süt dolu bir gölet inşa etmeye çalışması hikayesi ile başladı. Sonrasında anlatmaya çalıştıkları sanırım “dürüst olmak” ile alakalıydı. Sanırım demek zorundayım çünkü bu vaaz veren hocalar belli bir içerik düzeni takip etmiyorlar. Kısa ve net cümlelerle konuşmazsan ne dediğini bire birde bile anlamayan insanların çoğunluğunu oluşturduğu cemaat umarım yine de ana fikri kapabiliyordur. Her neyse… Herkesin üzerine düşeni yapmasının toplumu yücelteceğini anlatacağı sırada hoca yine başka bir konuya atladı. Ne alakası olduğunu anlamadığım bir şekilde kutlu doğum haftası üzerinden tevhid konusuna geldi. Tevhid’in toplumsal adaleti ve düzeni sağlamak için şart olduğunu anlattı ve insanlığın şu anki adaletsiz durumunun, yapılan zulümlerin, tüm kötülüklerin çözümünün İslam’da olduğunu söyledi.

Hafızamı bir yokladım. Çok da zorlanmadım çünkü sadece 15 dakika kadar evvel, abdest aldıktan sonra TV karşısında çoraplarımı giyerken izlediğim haber, geri kabul anlaşması uyarınca Yunanistan’dan Türkiye’ye iade edilecek göçmenlerin Yunanistan’dan yola çıkmaları esnasında denize atlayıp eylem yapan, “Türkiye’ye hayır” diye bağıran, 6 aylık bebeğini polislere fırlatmaya kalkan insanları göstermişti.

Anlaşılmasını kolaylaştırayım: Çoğunluğu Müslüman bir ülkenin Müslüman vatandaşları, ülkelerindeki Müslüman yöneticinin her biri çeşitli ılımlılık derecelerinde Müslüman olan, hatta bir kısmı İslam devleti kurmak amacında olan muhaliflerle yaptığı savaşta ölmemek için kaçıyorlar. Savaşın dışındaki bir başka Müslüman ülkeye erişimleri kolay olduğu halde burada durmuyorlar. Bu Müslüman ülkeden de ölümü göze alma pahasına kaçıyorlar. Bunlar Hristiyan bir ülkeye sığınıyorlar. Bu arada, dikkat edin ha, savaş bölgesine değil, o savaşın dışında olan Müslüman ülkeye geri gönderilmemek için de kendilerini paralıyorlar. Amaçlarında ise Hıristiyan bir ülkeye kapağı atıp, gerekirse sokakta yaşayıp, oranın huzuruna erişmek var.

Bunun Hıristiyanlıkla – Müslümanlıkla değil ekonomik gelişmişlikle alakası var derseniz, söylediğiniz şeyin sonuçta gördüğümüz gerçekliği nasıl değiştireceğini biraz daha düşünmenizi öneririm. Sonuçta siz çarenin İslam’da olduğunu söylerken ayrımı din temeline oturtursanız ben de Almanya ya da Suriye demem, Hıristiyan ve Müslüman bir ülke derim. Laikliğin en çok dincilere gerektiği gerçeğine tosladığızı bile anlamazsınız. İnsanlar olmayan bir düzenden, başarılı bir düzene kaçıyorlar. Görebildiğim kadarıyla kimsenin “Müslüman bir ülkede yaşamak” gibi bir kriteri falan da yok. İnsanları bunu yaptıkları için suçlamak ise en kibar tabirle budalalık olur.

Hoca efendi, yanı başımızdaki açık gerçekliğin tam ama tam tersini savunurken bu kadar kendinden emin olmamalı. Eğer insanlar Hristiyan bir ülkeden canları pahasına Müslüman bir memlekete kaçıyor olsalardı bunun hakkında düşünmeye değerdi. Ama bizim durumumuzda, üzerinde düşünülmesi gereken şey, İslamiyetin huzur ve barışın yegane çaresi olduğunu savunan kişilerin “bunun nasıl olacağına” dair tek bir örnek bile gösteremeden, somut tek bir şey bile söyleyemeden bunu, aptalca bir özgüvenle kalabalıkların önünde dile getirebilmelerindeki hastalıklı tavırdır.

Din, ya da ideolojiler, insanlara bu aptalca özgüveni verdikleri için, sebebini bile düşünme, bir örneğini bile arama zahmetine girmeden size yürek soğutan saçma iddiaları kabul ettirebildikleri için gerçekten iddia ettikleri şeyleri gerçekleştirme kapasitesine sahip değillerdir belki…. Belki de bu kadar kendilerinden emin olmaları yüzünden, iddia ettikleri şeyleri yapamıyorlardır… Ne dersiniz?

Bir emirleri var mı diye sormaya gittikleri hoca efendilerine şimdi terörist diye küfürler eden adamlar tarafından yönetiliyoruz. Bunlar, biliyorsunuz, siyasal islamcı adamlar.. İkide birde ağlayan o hoca efendinin adamlarının nerelere ne casusluk faaliyetleriyle sızdığını ağzımız açık izledik. Hâla huzurun ve barışın İslam’da olduğunu iddia edecek birinin normal zekada birini buna ikna etmesi için açıklaması gereken çok çok çok şey var. Bunu, mikrofonun başındaki hocanın yapabileceğini ise hiç sanmıyorum. İşleri daha da ilginç kılan o hocayı dinlememizin bir Müslüman olarak bize farz olmasıdır. Böylece başladığımız noktaya dönüyoruz. Etrafımdaki uyuklayan adamlara bakıp ben de başka düşüncelere dalıyorum. Şu TCP/IP stack’inde soket proseslerini nasıl izole edeceğim….

Hoca efendi diğer kültürleri ağız dolusu küçümseyip bizi esrarengiz bir biçimde överken kaçınılmaz olarak bunları düşündüm…. Allah affetsin..

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.