Başbakan Davutoğlu gerçekten ilginç bir siyasetçi. Bence gelecekte, bu dönemin siyasi tarihini yazanlar ondan uzun uzun bahsedecekler ama bunların çoğu onun icraatları üzerine olmayacak.
Türk siyasetinde liderlik yapmış insanlar kendilerini Menderes ve Özal ile kıyaslamaktan hoşlanırlar. Hadi, sağ ve merkez sağ siyasetçiler diyelim, diğerlerine ayıp olmasın (merkez sağ siyasetçiler dışındakilerin kendilerini kiminle ya da neyle kıyasladıkları seneler sonra blog yazan biri için inanın hiç önem taşımıyor).
Bu kıyaslamanın vazgeçilmez unsurlarından biri de Deniz Baykal’ın “demokrasi istiyoruz” diye Başbakan Menderes’in yakasına yapışması hadisesi. Davutoğlu’nda, özellikle dış politikada içinde bulunduğumuz içler acısı durumun bir yansıması olarak, sorulabilen ters sorulara cevap vermeye çalışırken bu örneğe benzeme çabasını görebiliyorum.
Belki yanılıyorumdur. Ama o kendinden, doğrularından emin, savunduğu, parçası ve hizmetkarı olduğu ulvi düşüncenin sarsılmaz mutlakıyetinden güç alarak rahatça konuşma, ders verme, standart politikacı ya da diplomat soğukluğunun dışına çıkıp bire bir bir üstünlük kurma çabasından kaçınmama durumunu görebiliyorum.
Tabi bugün biri Menderes’in yakasına yapışan bir üniversite öğrencisi gibi Erdoğan ya da Davutoğlu’nun yakasına yapışmaya kalksa…. Durun ya, ben ne yazıyorum… Böyle bir şeyi hayal etmek zor ama sanırım milli iradeye el uzatmaya yeltenen bu ajan, muhatabına yaklaşmadan öldürülürdü.. Arkasından da ailesi için çok zor günler başlardı tabi..
Einstein kadar derin bir zihne sahip olmanızı gerektirse de bir düşünce deneyi olarak bunu kafanızda canlandırmayı deneyebilirsiniz. Bizim Davutoğlu da bence şu an kendisine örneğin Suriye politikası hakkında bir soru soran (evet sadece bir “soru” soran) bir gazeteciye, fırsatını bulmuşken yakasına yapışılan Menderes bilgeliğiyle cevap vermeye çalışıyor.
Neyse… Asıl anlatmak istediklerim Davutoğlu’nun hala savunuyormuş gibi yapabildiği dış politikamız değil…
Meclis’te, bütçe görüşmeleri esnasında muhalefet sözcüsü Ak-Saray’ın maliyetinin açıklanmamasının bütçe şeffaflığı prensibine aykırı olduğundan dem vuruyor.
Davutoğlu kürsüye çıkıyor ve önümüzdeki seçimlere iyi hazırlanın, 2019’da Külliye’ye siz çıkın oturun diye cevap veriyor. Yani mesele bunun boşa harcanmış bir para olması değil, o sırada kimin onu kullanıyor olduğu.. İşte size Anadolu ahlakı arkadaşlar… Ben anlatsam inanmazdınız..
İsraftan, Hz. Ömer adaletinden, taşın toprağın kendilerine milletin emaneti olmasından bahseden, cuma hutbesi tadında retorikler üreten adamdan böyle bir cevap geliyor. Makam aracı rekoru kırılmış bir Başbakanlık döneminde İslam tevazuundan, hikmetinden söz etmek kadar akıllıca bir açıklama bu.
Devamı da var. Cumhurbaşkanı sözcüsünün meclis hakkında bir açıklama yapmış olması haklı olarak milletvekillerinde bir tepki oluşturmuş. Seçime gitme ya da bir kanunu yapma yetkisi TBMM’nindir. Bunun hakkında “kesin” yargıları bir CB sözcüsü nasıl telaffuz edebilir diyorlar. Bence de bu her şeyden önce mecliste en çok sandalyeye sahip partinin başındaki adam olarak Başbakan’a bir hakarettir. Ama başbakan, “meclis üstünde kimsenin vesayeti yoktur” diye ortak açıklama yapalım diyen muhalefet sözcüsüne o kendine “has” bilgeliğiyle sesleniyor:
Recep Tayyip Erdoğan bizim kurucu liderimizdir, 13 yıllık başarımızın efsanesidir vs… vs… Çok samimi söylüyorum izlerken ben onun adına utanıyorum. Ucundan kenarından senelerdir politika denen, Türk siyaseti denen bu şark işi ayak oyunlarını izleyen insanlarız. Erdoğan’ın işi bittiğinde Davutoğlu’na ne yapacağını görmek için Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın başına gelenlere bakmaya bile gerek yok. En yakın çemberindeki adamlarının Davutoğlu’na saldırmak için nasıl sabırsızlıkla beklediğini sıradan vatandaşlar olarak bizler bile görebiliyoruz.
Hem liderlik etmek, arkadan yürüyenlere kendi iradenle karar aldığını hissettirmek değil midir? Bunlarınki nasıl bir ortaklıktır, “dava” bunun neresindedir benim aklım almıyor. Milletin amına koyacağını açıkça söyleyen bir adamı, Erdoğan’la muhtemel çıkar ilişkileri yüzünden korumak zorunda kalmak, bu ilişkinin “ayakçılığını” yapmak, sonra da Cuma hutbeleri tadında konuşmak..
Bakın daha Suriye meselesine, Ortadoğu’ya liderlik etmekten ABD desteği için Kürtlerle kuma kavgasına girişmeye düşen (ya o ya ben) stratejik vizyonumuzdan söz dahi etmiyorum..
Benim gibi bir amatör için bile yazacak çok şey var. Ama bu nihayetinde siyasi değil, psikolojik bir vaka bence..
Yukarıdaki resim Sabah’ın internet sitesindeki bir haberin başlığı arkadaşlar. Kısaca alıntıladığım olay, sitede böyle bir manşetle veriliyor. Buna bakınca Davutoğlu’nun bu adamların tutsağı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Biraz açayım: Eğer Davutoğlu “bir vatandaş olarak, saraya harcanan parayı bilmek istiyorum” diyen muhalefet liderine “tamam, bunu açıklayacağız” demiş olsaydı, şu manşetin yerinde ne olurdu, bir düşünün…
Ak parti deki son değişiklikten sonra yazınız daha da anlam kazanmış 🙂