Zeytin Ağacı

Friedman’ın Lexus ve Zeytin Ağacı kitabını okuduk, sevdik,  küreselleşmeyi özümsedik. Bu blogda da ulus devletin tartışılması teklif edilemeyen doğruları ile küreselleşen dünya ekonomisinin gerçeklerini kafa kafaya tokuşturduğum çok oldu.

Sonuç…

2016 senesine geldik ama “yerli oto” denen şey, birazcık muhakeme yeteneği olan herkes için açık bir alay konusundan başka bir şey değil..

Toyota’yı, Lexus’u ıskalamışız…

Zeytin tarafına bakalım:

Son iki senede zeytinyağı fiyatı iki buçuk kat artmış. Dünyanın en pahalı zeytinyağını tüketiyoruz. Bu iş dünyanın en pahalı benzinini tüketmeye benzemez. Bizim topraklarımızdan petrol çıkmıyor. Ama topraklarımızın hatırı sayılır bir kesiminde zeytin yetişiyor.

Benzin için vergilerle şişmiş fiyatın açıklaması kolay. Ama dünyanın en pahalı zeytinyağının bir açıklaması yok.

Bu kelimenin tam anlamıyla bir kepazelik.

Uçsuz bucaksız Anadolu’ya, Toroslara, Trakya’ya, İç Ege’ye rağmen akıl almaz derecede yüksek et fiyatları gibi bir kepazelik bu.

Dünyanın en yüksek ikinci bal üretim potansiyeline sahip olup ihracatta ilk on beşte bile olamamak gibi bir kepazelik bu.

Milyonlarca vatandaşının, 3-5mm  yağışta trafiği felç olan, dev bir köyü andıran bir şehrinde,  sıfır katma değer üreten işlerde çalışıp taşından toprağından altın çıkarmak için toplaştığı, yüz ölçümü 814 bin kilometre kare olan, bol iklimli, bol dağlı, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke….

Bahsettiğimiz tarımsal ürünlerin dünyadaki lider ihracatçısı olması gereken ülke…

Sahte baldan geçilmiyor. Eşekler et için kesiliyor. Saman ithal ediliyor. Zeytinyağı ihraç edilmiyor arkadaşlar…

Toplumsal değerlerimizdeki çarpıklıklardan bahsederken, göte göt diyecek medeni cesaretleri olmadığı için, “biz Akdeniz toplumuyuz eheheheheheheee” yapan tipler, bir Tunus kadar zeytinyağı üretemediğimizi de hesaba katabilseler keşke Akdenizli kimliğini sahiplenirlerken..

Askerde, eğitim birliğindeyken Foça’da bir intikaldeydik. Arazide ilerlerken zeytinliklerden geçiyorduk. Tam da zeytin zamanıydı. O sonbahar şansımıza ne ılık bir sonbahar olmuştu..

Neyse işte.. Önümde ilerleyen arkadaşla mütemadiyen birbirimize laf atıyoruz. Salkım salkım dolu zeytin ağaçlarının altından geçiyoruz.. Zeytinler de ne olmuş maşallah dedim. O tarafta o mevsimde zeytinler simsiyah sallanıyor dallarda, bizim buralar gibi değil. Eleman “aaaa bunlar zeytin mi” demişti ve hemen en yakın daldan bir tane koparıp, ben daha ne yapıyorsun diyemeden ağzına atmıştı.

O öğleden sonra kendi kendime,  askerliğin verdiği homeland romantizmiyle  zeytin toplamada geçmiş çocukluğumu, büyükbabamın, bir zeytin toplama sırasında kar yağmaya başlayınca bahçenin ortasında kurumuş bir ağacı yakmasını, zeytinleri taşımak için traktör kullanmaya can atmamı,  kış akşamında köy evinin avlusunda zeytin ayıklayan bir sürü akrabayı, yağhaneye gidişlerimizi (yağhaneye kelimesinin altını çizen tarayıcıyı da yanaklarından öptüm), kışın, diğer meyve bahçelerine göre zemini daha az işlenmiş, doğal ortamla daha bütünleşmiş zeytinliklerde yaptığımız yalandan avcılık gezintilerini falan düşündüm durdum.

Bunların çoğu artık bizim köy için, bizden sonraki nesillerin boş boş bakarak dinleyeceği masallar oldu. Çünkü bizim köyün yakınına, denizin diğer yakasına geçen bir köprü yaptılar. Ve de otoyol, gişeler, yoncalar, köprülü kavşaklar…

Bilmeyenlere anlatırken karşınızdakini size yalan söylüyormuşsunuz gibi baktıran, bilenlerin ise, kesinlikle tarifsiz bir üzüntüyle sizi dinlemesine neden olan çok güzel bir ekosistem vardı bizim orada.

Yok ettiler…

Şu anda, körfez geçiş köprüsü yapılıyor haberlerinin altına “ağaç mağaç diye bunları eleştirenler hiçbir şey yapılmasın isteyen hükumet düşmanları” yazan (tabi ki cümleler böyle mantıklı değil) iyi ki şu anda ben bu satırları yazarken kollarımın erişeceği mesafede değiller…

Fakire ekmek verdim aziz dediler, fakir niye fakir dedim komünist dediler yaklaşımı benim yazılarıma, arkadaş sohbetlerime aldığım tepkilerin bir özetidir.

Şimdi çeşmeden akan zeytinyağına ekmek tutup yiyen adamların dünyasından, bir iki yıl içinde o yağı ithal edecek insanların dünyasına evrilmemizi o bana bıkkınlık veren politik kutuplaşmanın bir tarafı olarak okuyacaksanız lütfen AKP’nin yaptığı her şeyi “istemezük” diye eleştirenlerle, onların her yaptığına dünyanın en büyük hizmeti muamelesi çekenlerin yanına siktirip gidin.

Ben de ne zeytin ağacı ne de Lexus’u olmayan bu geri zekalı toplumun içinde ne halt etmeye durup durduğumu biraz daha düşünedurayım..

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.