Bu mevzu patlak verdiğinde aklıma gelen ilk şey, bunun bir propoganda aracı olması değildi.. Sonuçta elinde imkan olan birileri, bizde eksikliği olan bir şeyi gidermeye aday olduklarını göstermeye çalışıyorlardı. Bana mantıklı gelen, önce o çabanın gerçekliğini sorgulamak değil, eksikliği olan şey hakkında düşünmekti. Sahi ya, neden bizim milli bir araba markamız yok diye düşündüm. Onunla da ilgili bir yazı yazdım. Hayatın olağan akışının gücüne inanırım. Çünkü, büyük olayların aslında basit, ortada öylece duran, gündelik gerçekler yüzünden o şekilde cereyan ettiklerini düşünürüm.
Dünyanın gidişine “başlangıç seviyesinde” kafa yoran insanlar için, komplo teorileri, büyük hikayeler, epik bir kötüler-iyiler savaşı daha çekici geliyor elbette. Ama hakikat dediğimiz şey genellikle, düşündüğünüz her şeyi anlamsızlaştıracak kadar basittir. Ama o basitliğe çok fazla veriyi işleyerek, çok fazla bilgiyi harmanlayarak ama bu bilgilerin esiri olmadan ulaşabilirsiniz. Belki de bu yüzden, basma kalıp bir dünya görüşüne göre hayatı yorumlayan insanlar genelde hayat deneyimlerinden beklenmeyecek ölçüde komik şeylere inanıp, bunları savunup sizi şaşırtırlar.
Yerli oto tartışmalarına da bu gözle baktım. Eğer bizim, geriye bakınca epey uzun denebilecek sanayileşme maceramızda kendimize ait bir markamız bile olamadıysa, bunun zamana ve çok basit sebeplere yayılmış, yaşayan, ruhu olan bir nedeni olması gerekir. Birilerinin çıkıp bu eksikliğin kompleksini sömürmesi bence hikayenin magazin kısmı oluyor..
Geride kalan birkaç gündeki tartışmaları izlerken, öte yandan, kimsenin bu asıl sebebi merak etmediğini de üzülerek gördüm. Tamam.. İktidarını korumak için çıkıp size yalan söyleyen birileri var. Bak, ahali, bizim daha milli bir arabamız bile yok ama beni desteklerseniz olacak diyerek aslında boşa para harcıyorlar, yalan söylüyorlar diyebiliriz. Tamam da, meselemiz bu mu? Bu adam bizim milli bir arabamız yok derken yalan söylemiyor. Peki neden yok da bu adamlar bunu sömürebiliyorlar? Ve madem bu vaat edilmesi puan kazandıracak bir şey, neden şimdiye dek kendiliğinden olmadı da bunun yalanından rant devşirmek “beceriksiz” adamlara nasip olabildi?
“Burada araba üretmek kârlı bir iş olsa idi, değil devletin babayiğit araması, devlet yasaklasa bile o iş yapılırdı” önermesi biraz fazla iddialı evet… Ama memleketin dört bir yanında yapılaşma, madencilik lisansı, HES, yol vb. projeler için en iyimser tabiriyle “kuşkulu” lisansları elleriyle dağıtan devlet; kârlı olan bu yapılaşma rantı değil, otomobil üretmek olsa, popülizm adına onun için de elinden geleni yapardı. Bunu belli bir stratejiyi izlemek için değil, meydanlara çıktıklarında bağırabilmek için yaparlardı ama yaparlardı. Ne kadar vizyonsuz, dar kafalı, kısa vadeci olsalar da bizim politikacılar genel olarak “üretim”, “sanayileşme”, milli markalar gibi konuları önemsiyor gibi gözükmenin halk nezdinde değeri olduğunun farkındadırlar. Ford’a dönemin Cumhurbaşkanı 1 TL’ye arazi vermişti. Sonra Ford kamu hizmet araçlarını 1’er TL’ye satmamıştır eminim. Hyundai fabrika kuracak diye atılan taklaları bizzat görmüş biriyim.
Uzun lafın kısası şu ki, biz otomobil üretemiyorsak bu birilerine “rağmen” olmadı. Bu, daha basit bir sebep yüzünden olmuyor; biz bunu yapamıyoruz.. Siz, uçak üretecekken devlet engelledi diye yapamamış girişimcileri; benzini unutulmuş Devrim arabalarını falan fazla kafanıza takmayın. Elinize hobi ya da bir proje için bir parça alıp onu yaptırmak için sanayi sitelerinde gezerseniz, tek başına bu yola çıkan insanlara engel olanın aslında kötü siyasetçiler ya da dış güçler olmadığını kendi gözlerinizle görürsünüz.
Peki hal bu iken iktidarının 13. yılında hükumet birdenbire nasıl bunu yapabileceğine kanaat getirdi, geride kalan 60 yıllık sanayileşme hikayemizde, neyi değiştirdi de yerli araba yapalım artık diyecek cesareti kendinde buldu bu belki başka bir yazının konusu olabilir. Ama emin olun, o yazıyı yazdıktan birkaç gün sonra da, bir sürü ciddi tipin oluşturduğu o gündemi izledikten sonra buraya döner, ağlama duvarıma şimdi hayatın akışını düşünüp bunları yorumlamakla ne kadar abes bir iş yaptığıma benzer şeyler yazarım… Çünkü biz bunu bile tartışmayacağız..
Elde olan ne peki: Bir süredir yerli oto geyiği yapılıyor. %100 milli lafları söylendi. Araçların Tübitak MAM’da yapıldığı anlatıldı durdu. Ortada hiçbir şey yoktu. Test sürüşüne başlayacağız diye söyledikleri tarihten en az 4 ay sonra gerçekten Gebze’de ortaya 3 tane araba çıkardılar. Sonra bu arabanın Saab 9-3 olduğu ortaya çıktı. Sonra yine birileri çıktı ve bize sıfırdan bu işe başlamanın zaten mantıksız olduğunu, bu işe kalkışmış herkesin hazır bir platform (ki bu platform lafına da ayrıca hastayım) ile başladığını falan anlattılar. Sonra Saab’ın CEO’su konuştu. Evet, bu arabayı biz geliştiriyoruz dedi. Sonra da arabaların aslında İsveç’te yapıldıkları anlaşıldı çünkü TIR’a yüklenip memlekete getirilmesinin görüntüleri ortaya çıktı… Hatta sevkiyatın Haziran seçiminden önceye yetiştirilmeye çalışıldığı ama olmadığı, sonra yeniden bir sözleşme yapıldığı, ilk kalemde de bu iş için 40 milyon Euro verildiği ortaya çıktı.
Bana sorarsanız, tüm bunlar bir seçim propogandasıydı. İktidarın sosyal medyadaki paralı köpeklerinin “dört bir yandan üzerlerine saldırıldığı dönemde bile yerli araba yapmak için gösterilen inattır Türkiye” gibi gaza getirici şeyler paylaştıklarını da gördük. Aslında tüm bu tantananın böyle boş laflar edilmesi için yapıldığını düşünmek ayrıca azap veriyor insana…
Madem biz bir şeyin “ardında yatan sebepleri” problemden soyutlayarak düşünecek zekaya sahip değiliz, ben burada en basitinden, Türkiye’nin en güçlü holdinglerinin fabrikalarında gördüğüm saçmalıkları anlatayım. Neleri yapamadığımızı örnekleriyle konuşalım. İşin ciddiyetini anlamak açısından, ne kadar basit ekipmanlar ve mühendislik hizmetler açısından bile dışa bağımlı olduğumuzu görürsünüz. Sonra araba denen şeyi yapmakla ne kastedildiğini zaten tartışmamız bile gerekmez.
HAYDAAAA GÜNCELLEMESİ:
Bu arada, arabanın Saab 9-3 olduğu ortaya çıktıktan sonra, bizim Bakan’ın ısrarla telaffuz ettiği Saab firması, aslında böyle bir ortaklıkta yer almadıklarını açıkladı. Bu eski arabanın haklarının başka bir firmada olduğu, bu firmanın bildiğimiz Saab’la bir bağlantısı olmadığı, hatta Saab adının kullanılmasının bile henüz o firmayla görüşülen bir mevzu olduğu açıklandı. Firma sözcüsü, “Türk Bakan niye ısrarla bizim adımızı söylüyor anlamıyoruz” demiş…
Geri bildirim: Yanlış Anlaşılmışız.. | Selim Pehlivan