Ben burada denk geldikçe yazıyorum. Türkiye’nin gelişmesinin önündeki önemli engellerden biri de basın-yayının kalitesi. Daha doğrusu, gazeteci geçinenlerin insan kalitesi.. Bazen gündemin getirdikleri öyle tablolar ortaya çıkarıyor ki, oturup paragraflarca yazsan şu olayın anlattığını anlatmayı beceremezsin sanırım:
İHA, geçen günkü Beytüşşebap çatışmalarına dair bir görüntü yayınlıyor. Yandaş medya da bu görüntülerin üzerine kelimenin tam anlamıyla balıklama atlıyor tabi..
Gerçekte olan ise maalesef bu görüntülerin, bir bilgisayar oyununa ait olması. Bu oyuna meraklı arkadaşın biri oyunu kaydedip YouTube’a yüklemiş. Sonra kendi videosunu gazetelerde “PKK’lıların öldürülme görüntüleri” diye görünce, vaziyetten hoşlanmayıp videoyu kaldırmış hatta.
Videoda olan ise, belli belirsiz gözüken yaya hedeflerin kırmızı bir nişangah ile hedeflenip sıra ile vurulması.. Zaten ciddiye alıp haberi açan, sebat edip videoyu izleyen birinin ilk tepkisi “bu ne lan” olacaktır.
Böyle uyduruk bir şeyin bile üstüne haber diye atlanmasını sadece aptallıkla açıklamak belki yeterli olur. Ama üstünde biraz daha düşününce, akla başka şeyler de geliyor:
Muhafazakar insanların ülkenin askeri gücüne büyük önem verdiklerini düşünüyorum. Aslında bu, başlı başına üzerinde düşünülmeye değer bir mevzu: Buradan girip çok ilginç yerleden çıkılabiliyor.
Kimse masal anlatmasın, muhafazakarlık ister dindarlığı ister milliyetçiliği ön plana tutanı olsun, nihayetinde bizim gibi olmayanı fethetmek, onu da kendimize benzetmek, en azından bizim değerlerimizi “bilmesini”, “saygı duymasını”, “benimsemesini” sağlamak hedefini tutuyor.
En başta senin kendinden görmediğin, farklı değerleri paylaştığını söylediğin (din, ırk, dil, vs..) insanları kendine hayran bırakmak için ise ya yumuşak gücün yerinde olacak, ya da bizde daha sık akla gelen haliyle “sert gücün”.
Başka bir yazıya konu sebeplerle bu hizaya sokma işi muhafazakar idarelerde “soft power” ile, kültürle, dille, sanatla, müzikle, sinemayla, mutfakla, trendleri belirlemekle, ekonomik güç ile olamıyor. Ama yine de çaresizce “güç”, muhafazakar insanlar için olmazsa olmaz bir şey. O zaman da geriye, 10 kişinin karşısına çıkıp kendisini 3 cümle ile tanıtacak cesareti olmayan adamların magandalık yapıp sokakta bağırıp çağırmalarına benzer bir mecburiyetle kaba kuvvet kalıyor..
Ama özellikle ülkeler, hatta bireyler için de geçerli olan acı bir gerçek daha var: Soft power’ının güçlü olmasına mani olan etkenler aslında aynı zamanda hard power’ını da kısıtlayan etkenlerdir..
Kendini bilen herkes, kendi yumruğunu balyoz sanmaması gerektiğini zaten deneyimleyerek öğrenmiştir. Ülkenin ekonomisinden, teknolojisinden az da olsa haberi olan herkes de bu ülkenin dışarıya muhtaç, devasa bir silah ithalatçısı olduğunu bal gibi bilir. Silah satın almak lüks otomobil satın almak gibi değildir. Aslında satın alınan şeyi işlevsizleştirir. Umuyorum ki, çoğu kişi bunu da bal gibi biliyor.
Ama yine de bilgisayar oyunundan alınmış sahneleri “hainler işte böyle imha edildi” diye yayınlayacak durumda olan insanlar var. Ve bu mecburiyetin onların dünya görüşleriyle de bir ilişkisi var. Askeri açıdan güçlü olmak zorunda hissedilmesi aslında bir çaresizliğin ifadesi. Bu dünyaya dair söylediğin şeylerin, savunduğun fikirlerin, inandıklarının, aslında seni bile tatmin etmediğinin göstergesi. Gücünü haklı olmaktan almanın eşsiz nüfuz ediciliğinden mahrum olunca, değerlerini ancak kaba kuvvet ile yaşatabileceğinin yanılgısı. Ama o kaba kuvvete bile sahip olamamanın; hatta bunun yakınında bile olamamanın zavallılığı…
Daha ne diyeyim… Hayallerde yaşayıp gidiyoruz işte…