Döviz Kuru Yükseliyor Taşlar Yerine Yuvarlanıyor…

Bu yaz paramız adı konmamış bir devalüasyona uğradı. Bu durum için siyasi gerekçeler öne sürüp, lafı istediğiniz tarafa çekebilirsiniz. Ama aslında olan, yüksek yerden düşen bir cisme olan şeydir. Yani, şeylerin olması gereken yere dönmesini sağlayan termodinamik yasasının işini yapmasıdır.

Ancak bence paramız hâlâ Dolar ve Euro karşısında, olması gerektiğinden daha değerli.. Yani taşlar daha da yuvarlanacak aşağı.. Paramızın değer kaybetmesi üretici için değil, tüketici için bir sorun, ya da bir ölçü aslında… Çünkü gerçekten bir şey üreten biri için onu satacağı para biriminin değerli olması, ya da yurt dışındaki rakiplerinin daha değerli bir para birimi üzerinden ticaret yapması kesinlikle büyük bir avantaj.

Ama sen Çin’den alıp Türkiye’de satan çakma bir teknoloji yatırımcısıysan, 5 liralık üretim için 1 Euro masraf eden katma değersiz bir üreticiysen kur yükseldi diye ağlaman doğal…

Ağlamak demişken… Ağlaşanlar aslında şu anki irrasyonel durum sürsün isteyen hayalperestler… İşimize gelsin veya gelmesin, ekonomi reel ve rasyonel şeylere dayandığında güçlü olabiliyor..

Türkiye’de 2015 yılının ilk 8 ayındaki otomobil satışlarına bakmak oldukça öğretici olabilir:

Ucuz araba olarak bilinen Tata 296 adet satmışken, bildiğim kadarıyla ucuz bir modeli olmayan Porsche 401 adet satmış..

Benim de kullanıcısı olduğum Honda 8927 adet satmışken,

üst segment araçlar üreten Audi tam 11958 adet, BMW ise tam 19336 adet satmış..

Şimdi sıkı durun yoldaşlar, Mercedes’in satış sayısı ise tam 23724.

Peki en çok araç satan marka hangisi??

Volkswagen..

VW 8 ayda tam 72439 adet araba satmış..

Ucuz modelleri olan, Türkiye’de üretilen Hyundai, Fiat, Renault değil… Dikkat et.. Listenin birincisi, Almanya’dan ithal edilen, çoğu modelini almak için parasını yatırıp sıraya girip beklemen gereken, üstüne üstlük kendisine bayi diyen adamlardan köpek muamelesi görerek alabileceğin Volkswagen!

Listede üst sıralarda yer alan araçların önemli bir kısmı “pahalı” ve tamamen ithal araçlar…

İşte ben yukarıdaki tablodan, Euro kurunun hâlâ olması gerekenden daha düşük olduğu sonucunu çıkarabiliyorum.

Bizim ülkemizde üretilen mal ve hizmetlerin kalitesi belli… Üretimimizin yerlilik payı ve katma değeri de belli… Komik ama bindiğimiz arabalar belki de hayatımızdaki en kaliteli şeyler. Ne gittiğimiz yollar, ne o yolların sonunda bizi bekleyen işler güçler, ne kullandığımız yakıt, ne genel anlamda sürücülerimiz, ne o arabaları park ettiğimiz yerler… Kısaca o arabalara dair hayatımızdaki hiçbir şey kullandığımız araçların kalitesi ile bağdaşır bir düzeyde değil. Zaten; turizm, tekstil, inşaat ve emlak sektörlerini bir kenara koyarsan bizim “ürettiğimiz” katma değerli bir üründen bahsetmek için oturup epey bir araştırma yapmamız gerekir.

Ama araç tüketimimize baktığımızda üretim kapasitemiz ve kalitemize oranla çok yüksek bir profil görüyoruz. Bu araçların büyük bir kısmı tamamen yurt dışında üretilip ülkemize döviz karşılığı girdiğine göre, demek ki bizim paramız hâlâ tüketim/üretim oranımızı artıracak değerde seyrediyor.(*)

Tipik Volkswagen müşterisini düşünün. Şehirli Türk orta sınıfının tanımına oldukça uyan bir müşteri profilleri var. Plaza/ofis ortamında yaşamını sürdüren, toplantı ritüelleri olan, “iş” ten anladığı şey kısıtlı bir satış/pazarlama faaliyetinden ibaret orta kademe yöneticiler veya profili yüksek bir şirketin boncuk boncuk bakan satış temsilcisi/müdürü falan gibi tipler gözümde canlanıyor. Ve o entelektüel çabanın karşılığının bu tüketim olması taşın hâlâ vadiden epey yukarıda sallandığını bana anlatıyor.

Orta sınıfın araç tüketim tercihinin daha ucuz, yerlilik oranı yüksek, alt sınıf araçlara kayması, yeni araç sahipliğinin daha zor hale gelmesi rasyonel olan şey. Yani, taşın vadiye daha yakın bir yerde olmasına benzeyen iktisadi durum.. Aldığı arabaya karşılık satacak pek bir şeyi olmayan bir toplumun (**) bu kadar kolay yabancı araba alabilmesinde bir yanlışlık var. Bunu en radikal biçimde düzeltebilecek şey ise para birimimiz liranın değer kaybetmesi, hem de epey değer kaybetmesi, sonucunda faizlerin yükselmesi, borçlanmanın zorlaşması… Hayatımda pek çok sözü “gereksiz klişeler” çöplüğüne atarak düşüncelerimin evrilmesini sağlayabiliyorum ama şu doğulu gibi üretip batılı gibi harcıyoruz klişemi hâlâ aşamadım… Bu memleketin kozmik sabiti bu sanırım…


(*) Türkiye ekonomisi, 2015’in 2. çeyreğinde %3.8 büyüdü. Ama cari açık geçen senenin aynı dönemine göre 1/3 kat arttı. Demek ki dolar kurunun rekor kırması bizim dolar ile yaptığımız dış ticaretin açık vermesine hâlâ engel olamıyor.
(**) “Satacak pek bir şeyi olmamak” desteklenmemiş bir tez gibi duruyor ve sübjektif olma konusundaki özgürlüğümü genellikle kendi rızamla kısıtlamayı tercih eden biri olsam bile şu anda buna bir somut kanıt sunma ihtiyacı duymuyorum. Türkiye ayçiçeği ihtiyacının bile ancak 1/3’ünü üretebilen bir ülke. Uçsuz bucaksız topraklarına rağmen kalitesiz bir eti çok pahalıya vatandaşına sunabilen bir ülke. Üretim konusunda belki istihdam miktarı ile övünülebilecek otomotiv ve tekstil gibi sektörlerin ana makine ve ekipman bakımından dışa bağımlılığında ortalama bir Asya ülkesi seviyesinde bile değil. Aksi görüşteyseniz üzgünüm, sektörün içindeyim, içinden kaba bir seçim ile son derece kalp kırıcı örnekler verebileceğim uzunca bir kişisel deneyim listem var.

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.