Elimde, dedemin anneme evlilik hediyesi olarak verdiği 1977 baskısı olan dini kitap.
Çile yayınlarından çıkmış. Yazarı Yazıcıoğlu Ahmet Bican.
Orijinali nazım şekildeymiş ama bendeki versiyon düz metin.
Mehmet Şevket Eygi kitaba önsöz yazmış. Bu adam bu günlerde de popüler..
Kitap somut anlatımı olan bir referans kitabı değil. Bunun yerine genellikle hikayeler ve canlandırmalar ile çeşitlendirilmiş dağınık bir anlatım var. Bir sürü gerçek üstü varlık bir sürü gerçek üstü şey hakkında sürekli birbiriyle konuşup duruyor. Arada, bir kaynak gösterilmeden verilmiş oldukça ilginç bilgiler var. Okuyucuya çok iddialı şeyler söylenip sonra bunlarla ilgili çok basit bir neden ya da nasıl sorusu ortada bırakılıp, tek bir satırla bile açıklama yapılmamış bir kavrama dayandırılıp işin içinden çıkıldığı oluyor. Huriler nurdandır. Ama nur ışık ise onlara nasıl sarılacağız, onları nasıl öpeceğiz? Çünkü huriler katı nurdandır… Katı nur nedir peki? Tek bir satır bile yok… Allah her şeye gücü yetendir.. Ha, tamam o zaman…
Aslında kavramsal zekası hiç gelişmemiş insanlar, çok iddialı soyut şeyler hakkında yazmaya kalkınca böyle ikilemler oluşuyor. Tamamen kavramsal olan ile son derece gündelik olan arasında mantıksız git geller yaşanıyor. Dini metinlerde sıklıkla gördüğümüz bir durum bu.
Burada yazanları ciddiye alıp hayatımı buna göre yaşayacağım gibi bir kısıtlama içine girmezseniz, bunu bir edebiyat eseri olarak görürseniz eğlenceli ve değerli bir eser olduğunu söyleyebilirim. Öte yandan, bunları ciddiye alacaksanız işiniz daha zor çünkü ne yapacağınız konusunda kafanız epey bir karışabilir.
Edebiyat bir noktada fantastik bir şeydir, onu içerik değil üslup olarak değerlendirmek konforludur.
Ama yaradılışın anlamını merak ediyorsanız bence doğru şey aşıkların nurları değil, kuramsal fiziktir.. Hem kavramsal olanla somut olan arasında tutarsızlıklar da yaşamazsınız. Fizik, bu noktada tutarlı olduğu müddetçe fiziktir zaten. Meta olanının ise öyle bir kaygısı yok. Sonrası da edebiyat oluyor işte..