Yükselen dalganın üstünde sörf yapmasını iyi becermiş elemanların kurdukları, şimdilerde oldukça meşhur bir haber sitesi var. Bugün onların sitelerindeki haberlerden birinin başlığı “Post makinesi hata verince sinirlendi” idi.
Post makinesi ne ki diye merak falan etmedim. Aptal heriflerin POS makinesini post makinesi olarak yazmış oldukları aşikardı. Daha komiği, haberin metin kısmında da point of sale anlamında kullanılan o aletten post makinesi olarak söz ediliyordu.
Bunlar, saf bir ergen mantığıyla sağa sola ayar vermeye çalışan, muhafazakar iktidarın en zayıf yönlerinden biri olan “orantısız zeka” sosyal medya açığını kapatmak için “gönüllü” lejyon olarak çarpışan, bunu oldukça belaltı hareketlerle yapmaktan çekinmeyen, ciddiyet ya da onur gibi kavramları dert etmediklerini gizleme gereği görmeyen, bir süre önce kasabasından kopup İstanbul’a gelip kabak çiçeği gibi açıvermiş klasik Anadolu kurnazı profiline uyan tipler…
Yani tamam, kapasiteniz de, bu işlere girişinizdeki amaç da, hedef kitleniz de belli.. Ama be kardeşim, iyi kötü IT işindesin. POS ismini hiç mi duymadın? Hem devlet kurumlarından deli gibi reklamlar alıp iyi para da kazanıyorsun epeydir. Hiç mi internetten alışveriş yapmadın? Hiç mi ekstrende Web Pos diye bir kalem görmedin?
Medyanın en büyük sorunu, bilgiyle haşır neşir olma geçmişi olmayan tiplerin bilgi taşıyıcısı; hatta daha fenası, bilgi yorumlayıcısı konumunda olması.
Post makinesi bir tipografik hata değil. Bunu bana komik geldiği için yazdım. Bu ve benzeri elemanlar daha ne mantık hataları, ne temel bilgi eksiklikleri yapıyorlar. Bir ara kaç kişi, işi gücü bırakıp, oturup Ahmet Altan’a UTC zaman dilimlerini anlatmaya uğraşmıştı. Eski Türkiye’nin tüm kurumlarına tek başına savaş açmış, Türkiye’nin en saygın ve de talihsiz bir biçimde en seçkinci aydınlarından biri, dünya üzerindeki saat farklarını standartlaştırmak için uydurulmuş bir zamanlama koordinatını anlayamamış, saat farklarında komplo teorileri aramıştı..
Twitter’da her gün memleket kurtaran, her şeyi bilen süper gazeteci-aydın tayfasından takipçilerine “ya bu ne demek, bir bilen yazsın”, “bunun aslı ne, biri anlatsın” türü şeyler yazdıklarını sürekli görürdüm evvelden.. Ulan her bir yerdeki her bir haltı biliyorsun, Google’a yazıp sonuçlara bakıp bilemediğin şeyi okumayı mı beceremiyorsun hıyar diye düşündüm pek çok aydın hakkında…
Dahası bu sadece Türkiye’nin de sorunu değil. Geçenlerde bir Amerikan üniversitesinde yapılmış bir araştırmayı okumuştum. Ciddi kurumlarda çalışan gazetecileri çok basit matematik ve fen bilimleri testlerine sokuyorlardı. Sonuç felaketti. Bir fiyatın %50’sinin %90’ını hesaplayamayan adamların gözünden dünyaya bakıyoruz. Elektrik akımı ile gerilim arasındaki ilişkiyi bilmeyen, ısı ile sıcaklığın eş anlamlı sözcükler olduğunu sanan adamlar dünyaları kurtarıyorlar her gün. Ha, bunları bilmek zorundalar mı? Bence bunun yanıtı kocaman bir evet..