Madem 30km içerideki bir türbeyi koruyacak gücümüz yok, o zaman niye türbeyi Domaniç’e ya da Bursa’ya taşımak yerine gidip sınırın hemen öteki tarafına konduruyoruz?
İçi boş bir sandık için hiç kimse ölmesin. Orada uyduruk bir binayı korumak belasına bir insanımızın bile burnu kanamasın. Bunu en başında söylüyoruz. Siyasiler de çok doğru bir karar vermişler ve orada boşu boşuna insanların hayatı riske girmesin diye türbeyi tahliye etmişler.. Sonuna kadar katılıyorum.
Hâlâ niye vatan toprağını vermedik, ecdadın emaneti emin ellerde falan diye geyik yaptıklarını hiç anlamıyorum.
Tamam, orada olmak doğru değildi. Gelindi, iyi oldu… Ama hâlâ gidip adamların toprağını dozerlerle eşeleyip türbe falan yapmak, burası benim kimseye hesap vermem demek, durumumuzla çelişiyor.
Madem o kadar başına buyruksun, bağımsızsın, bir karış toprağı dert ediyorsun…
O türbeyi korusaydın o zaman be adam..
Ya da madem koruyamadın, çıktın geldin (ki diyorum ki mantıklı olan bu, helal de olsun)…
Dön gel o zaman, uzatma işte…
Herkes biliyor bizim gücümüzün neye yetip neye yetmediğini..
Güç yettirmeye çalıştığımız şeyin neye değip neye değmeyeceğini..
Dünyadan haberi olmayan iki saftiriğin vereceği iki milliyetçi oyu kaybetmemek için böyle rezil olmaya değer mi???
Orada kontrolü elinde tutan PYD ile beraber hareket etmiş gibi görünmemek için ise özel bir çaba sarf ediyorlar bakıyorum…
PYD, kısa süre önce IŞİD’i geriletmeyi başarmış, onlarla savaşan bir örgüt.
Biz madem bölgede bu PYD’nin onayına bile ihtiyaç duymadan operasyon yapabiliyoruz, onlar ne derse desin biz bildiğimizi okuruz, öyleyse niye PYD’nin bozguna uğrattığı bir örgütün tehdidinden kaçıyoruz ki?
Tehdidinden kaçtığımız adamları yenmiş adamların onayını almadan onların toprağından kaçtığımızı anlatmaya çalışıyoruz..
Flags of our fathers’ın afişinden arak sahnelerle kime ne ispat ediyoruz… Bunun “dünyaya parmak ısırtan bir operasyon” olduğunu söyleyenler önce insanların hafızalarını silmeyi başarmalılar.
Çünkü Esad’ın birkaç aya kadar devrileceğini ve Şam’da Cuma namazı kılacağımızı konuşuyorduk. Lanet olsun ki bunları hatırlıyoruz. Şimdi bırakın Şam’da namaz kılmayı, o 2 aya gidecek dediğimiz rejimin boş bıraktığı yerde türemiş teröristlerden kaçıyor, toprak terk ediyoruz.
Davutoğlu’nun şükür namazı falan kılmasını, Suriye’ye efelenmesini, Erdoğan’ın kendi kendine celallenmesini film gibi seyredip, bunlara gülüp geçebiliriz. Bu içinde boğulduğumuz stratejik derinlik çoktan nasıl bir şey olduğunu belli etti zaten. Soyut kavramlar üzerinden büyük devletçilik oynamanın nasıl bir şey olduğunu ben kabaca 20 senedir aklımın erdiği kendi gözlemlerimden biliyorum. Kemalisti gitti, Osmanlıcısı geldi… Seyredip duruyoruz biz de işte..
Bunları o kadar önemsemiyorum artık. Ama sevgili günlük, şu yandaş medya denen adamlar şu son olayda “not edilmeyi” kesinlikle hak ettiler. Yazı aslında bunlar üzerine:
Operasyonun ertesi gününden itibaren yandaş basında çıkan yazıları, atılan manşetleri görünce hissettiğim ilk duygu, tüm samimiyetimle yazıyorum utanmaydı. Bunu, eleştireceğim insanları aşağılamanın nezih bir yolunu tutmak için yazmıyorum. İnanın, başkası adına, hem de fikirlerini paylaşmadığım insanlar adına utanmak nasıl bir şey, gerçekten çok iyi hissettim bunu..
Bir süredir zaten artık tüm inandırıcılıklarını, tüm ciddiyetlerini kaybetmiş durumdalardı. Sonuçta kendi tercihleri.. Erdoğan’ın ağzından çıkacak sözü beklemeden çok basit olaylarda bile tavır geliştiremiyorlar. Reisleri de sağolsun, arkasındaki şakşakçılarını hiç düşünmeden herkese, her kesime verip veriştirip onları toplumun her kesimiyle ters düşmeye zorluyor. Olsun.. Yine de belli bir kesimi inandırmaya çalışmaya devam ediyorlar sonuçta. Ben okumam, beğenmem, güler geçerim olur biter.. Üzerinde oturdukları devlet kaynaklarında gözüm de yok. Sonuçta onlar inecek, bunlar binecek, biz işimize bakmaya devam edeceğiz. Her gelenin kendince bir zart zurtu ve soytarı sürüsü oluyor sonuçta… Bir zamanlar sözcü gazetesinin önünden geçerken nasıl yarı dehşete düşme, yarı alaya alma arası bir şey hissediyorsam bunlara da o gözle bakıyor geçiyordum. Ama bu türbe taşıma olayından “kahramanlık destanı” çıkarma çırpınışları gerçekten de benim gibi toleransı yüksek bir insan için bile çok fazlaydı… Bu nasıl bir mücadele, bu nasıl bir varoluş savaşı, anlamış değilim arkadaş. Gazeteciyim diye çıkmışsın ortaya… Ne karşılığı böyle şeyler yazabilirsin ki? Tamam yandaşsın, çılgınlar gibi kamu reklamı falan alıyorsun, ya da bilmediğimiz başka muhabbetlerin var.. İyi de, bunlar karşılığında bile bu kadarını yapman beklenmez ki senden… Yemin ediyorum, Davutoğlu ya da Erdoğan babamın oğlu olsa ben “dünya parmak ısırdı” diye manşet atamam lan! Hatta önce ben eleştiririm, açıktan yapamazsam inceden yaparım.. Yazarlık bu değil mi zaten?!
Çok kepazelik gördük ama bunun bende ayrı bir yeri var. Şu Türbe kaçırma olayından kahramanlık diye söz edenleri hiç unutmayacağım… Eminim bu yürüyen türbe olayından kahramanlık diye bahsedenleri millet de unutmayacak…
Bu blog he