Bundan kabaca 15 sene önce, ben ilk WAP’lı telefonumla, bir rock grubunun hayranlarının hazırladığı bir Geocities sayfasına bağlanmayı başardığımda bunun çok muhteşem bir şey olduğunu düşünmüştüm. Bana o zaman bu işin çok yaygınlaşacağını ve ucuzlayacağını, insanların yanlarında taşıdıkları cihazlardan kolayca her yerle iletişim kurabileceklerini anlatsaydınız sizi ilgiyle dinlerdim.
Dünyaya kafa yormayı seven bir gençtik ya, peki bu yaşamları nasıl değiştirirdi diye de sorsaydınız sanırım ben ateşli ateşli size bilgiye ulaşmanın kolaylaşmasının insanların profesyonelliğini artıracağını, uzmanlaşmış insanların ortalama düzeyinin yükseleceğini söylerdim. Bakın, genel kültür konusuna hiç girmiyorum. Nevalemiz sağlamsa onu da konuşurduk.
Sonra zaman, gençliğimde alışık olmadığım bir hızla akmaya başladı…15 yıl geçti.. Hayatın böyle geçip gitmesi çok dramatik. Son bir kaç senedir de bu bloğu yazıyorum. Belki bu blogdaki birkaç yazıyı art arda okuduysanız benim çok mızmız, çevresindeki hiçbir şeyi beğenmeyen, her şeyin olumsuz yönlerini görüp, her şeyi eleştirip kendisini tatmin etmeye çalışan biri olduğumu düşünmüşsünüzdür. Ne yazık ki asaletimi suskunluğumla gösteremiyorum ben… Evet, bu blog biraz da ağlama duvarı işlevi görüyor. Ve asıl amacı ruhumun ve aklımın bir fotoğrafını okuyuculara sunmak değil. Amerikan filmlerinde gördüğümüz işten çıkınca gidilen arızalı adamlar kulüplerinden biri gibi. Ama burada “sevgili günlük, bugün canım çok sıkkın, herkesten ve her şeyden nefret ediyorum, ühühühühü” diye de yazmıyorum. Bir şeyleri değiştiremeyeceğini bilip de yine de bu yanlış ve ben bunu görüyorum demenin tuhaf, bağımlılık yapıcı ve rahatlatıcı bir his olduğunu keşfetmemden ötürü yazıyorum ben.
En çok mızmızlandığım konuların başında insanların niteliksizleşmesi geliyor. Bir çok meslek grubu hakkında atıp tutuyorum yazılarımda. Tümüyle faydasız bir yöntem olamaz bu: İnsanların neye inandıkları veya ne düşündükleri değil, işlerini nasıl yaptıklarıyla ilgilenmek bana gerçekçi geliyor. Ben mesleğini çok iyi yaptığını düşünen biri olduğum için diğer insanları hakir görmekten zevk alıyor, böylelikle kendimi daha bir üstün görüyor olabilirim. Bu şekilde ifade edildiğinde iyi şeyler çağrıştırmıyor, zaten ben de çoğu zaman öyle hissetmiyorum. En sevdiğim yanım, kendimi eksik hissetmemin başarılarımdan zevk almama engel olmamasıdır. Belki de tesadüfen oluşmuş bu denge sayesinde böyle rahatça bunları yazabiliyorum. Yaptığın bir şeyi çalışırken görmek, insanların onu kullandıklarını görmek sarhoşluğunu yaşaması oldukça keyifli bir his. Kabul etmem gerekir ki, bazen ukalaca yazıyor olabilirim. Öte yandan bu başlı başına oturup yazı yazmamın sebebi de değil asla! Bu seçeneği tümden reddetmesem de çoğunlukla profesyonel insanların kalitesizliği ve insanların para kazanma biçimlerinin ve ürettikleri katma değerin analizi , pek çok meselede karşıma sebep olarak çıktığı için ben bunun üzerine çok kafa yoruyorum.
Söz gelimi, benzin pahalı deyip, işi vergilere getirip, sonra da bolca ağlayıp bir yazıyı bitirebilir, derdinizi anlatabilir, bir çok insanın da onayını alabilirsiniz. Ama benzinin pahalı olmasının esnaf ve küçük tüccar kesiminin vergilendirilmesinin dolaylı bir yolu olduğunu bir şekilde keşfetmişseniz bambaşka bir odanın kapısını açmışsınız demektir. Orada halkına zulmeden adaletsiz politikacılardan çok bir artı değer üretmeden yaşayan, kazancının dürüstçe vergilendirilmesinden ölümüne kaçan ahlaksız bir halk görürsünüz.
Ahlaksızlığın sebebi genellikle niteliksizliktir. “Kurnaz” insanlar akıllı olamadıkları için kurnaz olmak zorunda kalmışlardır. Bu bir seçim değil, hayatta kalmak için başarılan zorunlu bir adaptasyondur. Başımızdaki muhafazakar iktidarın düştüğü durum, doğru dürüst bir meslek sahibi olmadan, bir işin profesyoneli olmadan ne yaparsanız yapın doğru, dürüst, ahlaklı ve işe yarar adamlar olamayacağınızın dev boyutlarda bir deneyi gibi değil mi?
Şimdi en başa dönelim. Ben WAP’lı telefonumdan ilk kez bir web içeriği görüntülemenin heyecanını yaşadığım esnada bunun fazlası insanlara ne getirir düşüncemi konuşuyorduk. Anlaşılan, bu dünyayı daha iyi bir yer yapar diye düşünürdüm. Çünkü bilgiye erişim kolaylaşırsa insanlar eğilimlerine, zorunluluklarına ve kazanç peşindeki mücadelelerine bağlı olarak belli bilgileri daha rahat edinecekler. Bunları kullanma olasılıkları yükselecek. Bu bir rekabet ortamı yaratacak ve meslek icra etme kalitesi yükselecek. Bu, toplumun kalitesini artıracak.
Bu varsayımlarda elbette icra edilen mesleklerin bilgiye dayalı olması ve evrensel rekabete açık olması gibi gayet iddialı varsayımlar var. Ama yine de düşünmesi güzeldi..
Hakikatte ne oldu peki? Son zamanlarda hep yazdığım şey oldu. Elinin körü oldu. Klasik bir köy düğününde insanlar ne yapıyorlarsa o oldu. Feys denen şeyden pek fazlası olmadı. Millet kimin kiminle düzüştüğünü, kimin ne giyip ne yediğini, nerede gezdiğini dikizlemeye başladı. Bir de video paylaşım, mikro blog ve haber sitelerine yorum diye yazılan küfür, hakaret ve deli saçması teraneler…
Bunları WAP’la oynayan o çocuğa anlatsan “süper bir anti-ütopya” der, belki deneysel bir film senaryosuna dönüştürmeni önerirdi ama bu kötü niyetliliğine de acıyarak bakardı.
Ama bunlar ve fazlası gerçek oldu. Ve sokakta 15 yıl öncesine göre çok daha bilgisiz, niteliksiz ve cahil insanlar gezdiğini iddia etmek çok da isabetsiz olmaz sanırım.