Bir süredir dikkat ettiğim bir şey var. Yarın bu da patlarsa ben önceden demiştim derken kanıt gösterebilmek için yazıyorum:
Son zamanlarda okunan ezanlar dikkatimi çekmeye başladı. Müezzinler artık ezan okurken başka makamlar kullanıyorlar. Bu belki benim yaşadığım yerlere has bir şeydir, ne de olsa merkezi sistem diye bir şey var.
Bir gün denk geldiğimde kaydedip buraya da yüklerim. Sık sık tanık olduğum, hiçbir makama, makamı bırak hiçbir şeye benzemeyen bir ezan okunma şekli var. Hayal meyal duyduğunuzda, aşka gelmiş bir abinin eline mikrofon alıp arabesk bir şarkı söylediğini düşünmeniz işten bile değil.
Bu ezanlarda dikkatimi çeken şey gerçekten bunların hiçbir şeye benzemeyen bir makamla okunuyor olmaları. Hatta burada bir makam sözcüğü kullanmakta bile tereddütlüyüm.. Aynı adam mı okuyor ondan da tam emin değilim. Galiba değil. Bu abi (ler) içlerindeki pop starı başka yerlerde serbest bırakmalı. Okurken en olmayacak yerde öyle bir ezgi uyduruveriyor, öyle olmayacak bir yerde sesi uzatıveriyor ki bunun normal olmadığını ezanda kulağınız olmasa bile anlayabiliyorsunuz.
Benim ezan sesinden rahatsız olan, ezanın gereksiz yere uzatılmasını kafaya takmış bir züppe olduğumu düşünebilirsiniz. Ama işin aslı sadece bu değil. Bu olay çevremdeki başka gözlemlerle örtüşüyor ve daha büyük bir bütünün bir parçası gibime geliyor benim.
Klasik şekilciliğimiz artık kendisini böyle uyduruk tonlarla ezan okumada da gösteriyor sanırım. Özetle her şeyin içi boşalıyor. Her şey budalaca bir gösterişten ibaret hale geliyor. Belli bir işi yaptığını iddia eden adamların o işi dibine kadar bilmek ve iyi bir icracı olmak gibi bir kaygıları asla ama asla yok artık. Tuhaf tuhaf binalar, yeni yeni arabalar, ellerden düşmeyen akıllı telefonlar. Konuşmasını bile beceremeyen çöp insanlar… Bu yıllar böyle hatırlanacak besbelli.. Minarelere kadar uzanmış bu sığlık artık demek ki.. Ben notumu almış olayım, devamını muhafazakarlar düşünsün.
Yazıya bir ekleme:
Bu yazıyı yazdığım günün akşamında, ben bilgisayar başında eşelenirken annem kanallarda geziniyordu. TRT Türk’te Dünyanın Müziği diye bir programda durdu. Bir kadın “Leyla’dan geçme faslındayım… Mevlayı bulma yollarında” diye bir şarkı söylüyordu. Bu şarkının tam burasını daha önce duymuştum. Arkada distorsiyon bir gitarın dekorasyon da yapıyor olmasının etkisiyle annemden kanal değiştirmemesini rica ettim. Müzik fena değildi. Ama sonra bir şey oldu. Mikrofonu sakallı bir adam aldı ve “ammmmaaaaaaaaaaan amaaaaann mevlaaaaaaaaaaaaa sevgisiiiiiiiiiiiii” falan gibi alakasız sözcüklerle uzata uzata çığırmaya başladı.. Buradan sonrasının ne o şarkıyla ne de müzikle bir alakası kalmadı bana göre. O sırada yanıma gelen eşime sordum: Bizim kültürümüz bu mu? Yani böyle sözcükleri uzata uzata çığırdığımız zaman, yanık yanık bağırdığımız zaman mı Türk müziği oluyor bir şey… Bu mu yani?
Ezanın kendine göre bir güzelliği, bir orjinalliği var. Nasıl ki bu yeni nesil müezzinler alakasız alakasız uzatmalar yaparak onun o orjinalliini tahrip ediyorlarsa, çok seslilik ve uygun ölçüler içinde bildik ezgileri yorumlamak yerine sadece yanık yanık çığırmayı otantik olmak sanan bu zavallılar da aktarılabilir ve yeniden üretilebilir bir müzik kültürümüz olmasını böyle engelliyor işte.
Kulak tırmalayıcı bu çirkinlik de cabası… Bu ne rezillik ya…