Gezi

Birinci yıl dönümünde olanları gördükten sonra bundan sonrakilere çıkış sebebini söylediğimizde asla inanmayacakları sokak isyanı.

En başta sempatik bulmuştum, daha doğrusu, eğlendirici bulmuştum argümanları. Ama sonra sınıf değiştirme kavgası verenlerden ya da kimlik aidiyeti kaygısı taşıyanlardan olmamanın avantajıyla olayları gerçekten nötr bir bakışla izleyince, daha önce izlemiş olduğumuz onlarca rezillikten çok da farklı olmadığını gördüm “Gezi” nin.

Buraya kadar yaptığım bir tahmin, hatta dürüstçe söylersek biraz da ön yargıydı. Ama çok geçmedi, özgürlük adına savaşa girenlerin kendilerinden birazcık farklı düşünenlere nasıl küfrettiklerini de bol bol gördük. Böylece art niyetli bir tahminden ibaret olmadığını gördük burnumuzun aldığı kötü kokuların.

Birinci yıl dönümü tam bir sene öncekilerle ilişkili miydi tartışılır ve yapılmaya çalışılanları pek çok kişi gibi ben de yüz ekşiterek izledim.

Bir Haziran başı romantizmi yaşandı sanırım. Ama bu 2013 yılındaydı ve gerçekten de ilk birkaç gündeydi.

Ama biliyorsunuz biz olayları değil faillerini değerlendiririz. Bu ilkelliğimizi tüm kofluğu ve kimlik bunalımı içinde sonuna dek bizden devralmış bir Y kuşağının bir kavgayı ne kadar “dürüstçe” verebileceği de baştan belliydi. Yanıltmadılar ve hemen sulandılar işte..

Sokakta yapılanları yorumlamayı zaten gereksiz buluyorum. Sokağa çıkıp, alakasız bir yere oturup, polisin karşısına geçip toplu halde kitap okumayı bir eylem ya da tepki koyma biçimi olarak benimsemek, kişilerin kendilerini tanımlamalarında nasıl bir şey söylüyor ya da kaygısı duyulan şey ne, bunu ayrıca yazarım belki.

Aslında bu özgüvene dikkat etmek gerek. Söyleyecek hiçbir şeyin yokken çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi, bir tek kez çıkma şansın olan bir sahneye çıkıyorsan, sonra doğru dürüst bir şey söyleyemeyince başını öne eğip oradan inmek yerine sana tepki gösterenlere saldırıyorsan (ve kısa süre sonra bu oraya çıkış sebenin hatta kimliğin oluyorsa) bunda da bir Dunning Kruger etkisi kaynaklı özgüven aramak yanlış olmaz sanırım.

Boşu boşuna diren gezi demeye de gerek yok. Gezi zaten direnecek. Zamana, ekonomik gerçeklere ve farklı düşünen sayısız akla karşı direnecek. Onun kendisini tanımlama şekli bu. Bu tuhaf kimliği kendisine yakıştıran, hayatla kavgasını böyle vermeyi tercih eden samimi insanlar da olacaktır. Arada kaynamak böyleleri için söylenen bir tabirdir.

Sokakları bir kenara bırakırsak,  sosyal medyada yapabildikleri, üçü beşi bir araya gelip sağa sola sataşmaktan öte bir görüntü veremiyor. Ne bilgi içeriği olarak, ne güldürü öğesi olarak ne de siyaseten pek bir değerleri yok. Zaten o yüzden kısa sürede bu orantısız zeka kendi kendini tekrarlamaya başladı. Sadece artık bezginlik uyandırıyor ve lan yine mi bunlar deyip başka tarafa bakmak zorunda bırakıyor insanı.

Ağaçları başkası koruyacak, HES’leri ve nükleer enerjiyi başkaları tartışacak, Tayyip’i de başkaları indirecek ve bu ülke bir gün gerçekten gelişmiş bir ülke olursa bunu emin olun başkaları yapmış olacak. Ve onlar, kötü yemek yapan bir lokantacının, 10kg’lık bir kutuyu taşırken dağılan bir kargo elemanının ya da adresi bilmeyen bir taksicinin pişkinliğiyle, bundan hiç rahatsız olmadan bildiklerini okumaya devam edecekler.

Yani onlar iddia ettiklerinin aksine çok daha “buralılar”, buranın eski haline kavga ettiklerinden daha çok aitler.. Bu en derin çelişkileri onların en büyük enerji kaynakları zaten…

 

Gezi” üzerine bir düşünce

  1. Geri bildirim: Gezi-2016 | Selim Pehlivan

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.