Hoca anlatıyor, biz cemaat dinliyoruz.
Hoca, namazın nasıl kılınacağını anlatıyor. Bilinmedik şeyler değil anlattıkları..
Bir ara, imamın ilk rekatta, kıyamda Fatiha’yı okumasından sonra cemaatin “amin” diye bağırmasının bizim mezhebimizce uygun olmadığını söylüyor. Başka mezhepler böyle yapıyorlarmış ama biz içimizden amin demeliymişiz.
Hac sırasında gördüğü bir olayı anlatıyor: Bizim kafileden bir çok adam da diğer mezhepten adamlarla birlikte imamın arkasında namaz kılarlarken, onların gazına gelip amin diye bağırırlarmış. Bu çok yanlışmış. Sonra ana konudan sapıp başka bir örnek veriyor: Camiye ilk girildiğinde 2 rekat namaz kılmak bizim mezhebimizde yokmuş. Ama yine de hacılarımızdan bir kısmı hac sırasında bunu yapıyormuş. Bizim hoca bir seferinde bunlardan birini çevirip “sen ne namazı kılıyorsun hacım” diye sormuş. Adamcağız da, “bilmem, herkes kılıyor diye kılıyorum” cevabını vermiş. Hoca da “onlar başka mezhepten, sen manyak mısın, kılma, kerahat vakti girdi” diye buna ayar vermiş.
Ya diyor hoca, işte böyle. Başka mezheplerin hareketlerine uymamak lazım. Neden diye soracak biri yok tabi hocaya. Ezan okunuyor ardından. Hoca laflarını toparlıyor. Allahım bize birlik beraberlik ver diyor. Niye Suriye’de Irak’ta insanlar din üzerinden ayrıştırılabiliyor anlamıyorum diyor. Nasıl oluyor “onlar” parmaklarını bizim işlerimize sokup sen Alevisin sen Sünnisin, sen Şiisin falan diyerek bizi karıştırabiliyor ki, biz akıllı olmalıyız diyor.
Az önceki yüksek sesle amin muhabbetinin üzerinden geçen süre 1 dakika bile değil.. Ve hocada, yaptığı gafın farkına varmaya dair en küçük bir belirti yok. Biz aptal mıyız diye soruyor.
Lütfen özelde bizim toplumumuzun, geneldeyse tüm İslam aleminin batı karşısındaki geri kalmışlığını, toplumsal yaşamın ilkelliğini, ilkesizliğini, yozlaşmışlığını biraz da bu örnek üzerinden düşünün.
Karşısındakinin hakkına saygı göstermeyi bırakın; medeni bir iş bölümü içinde kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmeye odaklanmayı bırakın, kendisinden başkasının yaşamına, nefes alıp verme hakkında bile zerre kadar saygı göstermeyen insanların ağırlıkta olduğu toplumlar bizimkiler.
Herkes esrarlı bir biçimde kendi doğrularına sadık, kendi Allah’ının itaatkar ve cenneti hak eden bir kulu ve kendi toplumunun vatansever bir üyesi ama ne yanında namaz kıldığı adama, ne trafikte yolu paylaştığı sürücüye, ne vergi mükellefi vatandaşına ne de kendi dünya görüşüne acaba diyen bir başkasına zarar vermekten bir an bile tereddüt etmeyen insanların çoğunluğa sahip olduğu komik bir toplum….
Bizden olmayanların doğrularına, acılarına, düşüncelerine asla haklılık payı vermeyen, eylemleri faillerinin bizimle ilişkisine göre değerlendiren çok sorunlu bir ahlak anlayışının doğal temsilcileri değil miyiz bizler?
“Adalet” ya da “doğru” gibi kavramların kişilere ve inançlara göre nasıl inanılmaz değişimler gösterebildiklerini her gün görmüyor muyuz?
Ve örneğin çok iyi anlattığı şekilde, kalabalıkta gaza gelip amin diyen mezhepdaşını bile kendisinden çok az farklı birine benzedi diye suçlayan bir dini anlayışla tahkim ediliyor bu yoz kültür işte.
Bizden birazcık farklı olandan bile şüphe duymamızı, çekinmemizi, korkmamızı, vicdanımızı, aklımızı ve gücümüzü ondan ayırmamızı bize öğütlüyor bu kültür.
Bu bölünmüşlük, bu tefrika, bu güvensizlik; bizim fakir, zayıf, pis, çirkin ve aptal bir toplum olmamıza neden oluyor.
Sadece kendisi gibi olanla konuşabilen, sadece tanıdığı kişilerle iş yapabilen, bir yabancıya nasıl hitap edeceğini bile kestiremeyen insanlardan oluşan bir toplum yaratıyor bu kültür.
Ve bu durumuyla da övünüyor. İçine kapanmış olmayı, başkalarına benzememeyi yüceltiyor. Başkalarına benzemeyi, onlara özenmeyi aşağılıyor.
Bu tutum, her ne kadar bir reform hareketi yapıp yalandan “medenileşmeyi” seçmiş olsak da ne yazık ki bizim toplumumuzun da çekirdeğini oluşturmuş. Haklılığı, doğruluğu, doğaya uygunluğu ise tartışmasız bir biçimde ortada. Etrafınıza bakmanız yeterli. Arapların entari “giymeyen” ve politik tanrıları biraz daha farklılaşmış laik versiyonlarından ibaretiz. Hocanın konuşması beni bu düşüncelere sürüklerken, günaha mı girdim, sevaba mı yoksa nötr mü kaldım bilemedim. Allah tefekkürümüzü de ibadetimizi de kabul etsin.