Arge Dolandırıcıları

Bir şeylerden şikayet eden insanların büyük çoğunluğu yolunda gitmeyen şeylerden dolayı idarecileri veya biraz daha kavramsal düşünebiliyorlarsa, sistemi suçlarlar. Ancak çoğu zaman suçlu sokaktaki sıradan insanın ta kendisidir.

Söz gelimi, ülkemizdeki trafik kuralları Almanya’dakilerden çok farklı olduğu için ya da polis hiç denetim yapmadığı için mi bu kadar insan yollarda can vermektedir yoksa insanlar bile bile göz göre göre kötü araç kullanmakta ısrar ettikleri, bunu kültürlerinin bir parçası haline getirdikleri için mi?

Hep yazarım; olay kabaca şöyle şekillenir. Kanun yapıcılar iyi niyetle bir düzenleme yaparlar, bu büyük olasılıkla zaten uygar ülkelerden esinlenilerek yapılmış bir düzenlemedir ve orada tıkır tıkır işlemektedir. Ama bizim memleketimizde hemen suiistimal edilir. Düzeltmeye çalıştığı sorundan daha büyük bir soruna neden olur.

Bunun, bu yazıya konu olan örneği devletin verdiği araştırma-geliştirme teşvikleri. Türkiye büyümeye çalışan bir ekonomi ancak büyümesi büyük oranda dışarıdan alınan üretim araçlarına ve enerjiye bağlı. Çünkü biz üretim yapmak için kullandığımız ara mallarını, üretim araçlarını, teknolojiyi ve elbette enerjiyi dışarıdan satın almak zorundayız. Bu da korkunç bir mali açığa sebep oluyor ve ekonomimizi dalgalanmalara çok duyarlı hale getiriyor.

Enerji ve hammadde temininin sihirli bir çözümü yok. Cevaba yaklaşanları merak ediyorsanız emperyalizm tarihiyle ilgili bilgilerinizi tazelemeniz yeterli. Ancak üretim araçları ve ara malı temini konusunda yapılabilecek çok şey var. Devlet de bu yüzden tüm iyi niyetiyle, ülkenin sanayi üretimindeki yerlilik payını artırmak için teşvikler veriyor, yardımlarda bulunuyor.

Ama bu işe yaramıyor. Cari açık artmaya devam ediyor. İthalat kalemlerimizde ciddi bir oynama olmuyor. Kritik teknolojileri geçin, basit alanlarda bile yaşamsal bir biçimde dış bağımlılığımız sürüyor.

Söz gelimi, otomotiv sektörü 10 yılda tam 7,5 milyar TL ARGE desteği almış. Ve hiçbir ana patent üretememiş. Alınan toplam patent sayısı yüzde 1 bile artmamış. Bakanlığın artık el koymaya başladığı hikayeler var. Çin üretimi bir elektrikli aracı kendi tasarımlarıymış gibi gösterenler, devletten teşvik alıp bu parayla yurt dışından tasarım satın alanlar, çalıştırmadığı ARGE personelinin maaşını devletten alanlar vs..

Türkiye’de ARGE teşviki alanlar, bu yeni moda rant kapısının önünde bekleşenler, alınmış teşvik üzerinden katma değeri olmayan süreçlerle yemlenenler hep gözlerimizin önünde. Aslında ne yazık ki devletin de gerçekten katma değeri olan bir tasarım ve üretim sürecini bürokratik bir laf kalabalığından ayırt edebilecek bir donanıma sahip olduğunu düşünmüyorum.

Türkiye’de devlet bir işe girdiğinde eninde sonunda kaçınılmaz olarak vatandaşı tarafından dolandırılıyor. Bu, niyet, amaç ve yöntem ne olursa olsun varılacak nihai durak.

Epey bir süredir aktif olarak mühendislik yapıyorum ve bu sürenin ciddi bir kısmını bizzat çeşitli tasarımlar ve üretimlerde rol alarak geçirdim. Bu cahil aklımla, ben bile çok net çıkarımlar yapabiliyorum. Türkiye’de üretimi daha milli yapmak için büyük devlet teşviklerine gerek yok. Yapılabilecek her şey belli, yöntem açık, araçlar da mevcut. Eksik olan, yapacak adamın, ortamın olmaması. Bence bizim bir şeyler üretemememizin en önemli sebebi insan kalitemiz. Ve bu devletin hibeleriyle falan da değişecek bir şey değil. İnsan kalitesiyle genel olarak bireyleri değil, toplumun normlarını ve kültürünü kastediyorum.

Yer, zaman ve kişi belirterek ağzınızı açık bırakacak örnekler verebilirim. Ama bunun hem gereksiz bir öfkeyi üzerime çekeceğini hem de zaten bir işe yaramayacağını düşünüyorum. Bu kadar kesin konuşabilmemin bir nedeni olduğunu bilmenizi isterim sadece. Bizim katma değeri çok çok yüksek bir sistemi geliştirmek için ihtiyaç duyduğumuz bir çipi getirirken karşılaştığımız engeller, bugün gazetede okuduğum, bir moda firmasının genel müdürünün bavulunda memlekete soktuğu 58 bin liralık elbiseler kadar değer görmeyecek hiçbir zaman.

Ve emin olun, zaman geçtikçe değişen sadece bizim “efendilerimizin” kimlikleri olacak.. Fransızlar, İngilizler, Almanlar, Amerikalılar ve Çinliler… Böyle sözler çoğu kişinin ağırına gidiyor. Bunu anlıyorum. Ama bundan hicap duyan insanlar önce kendi yaşamlarına bakmalı ve somut olarak ne ürettiklerini düşünmeliler. Böyle yapmak, çok daha verimli bir sürecin kapısını aralayabilir.

İstediğimiz kadar laik olalım, “modern” giyinelim, yerli dizi çevirelim, turist ağırlayalım. Biz hücrelerinin derinliklerine kadar Ortadoğululuk işlemiş geri bir toplumuz. Biz kendi devletimizi dolandırırız.  Oturup kendimiz yapmayı, yurt dışından getirip üstüne de tatlı bir kar koyup birilerine satıp adam olmayı tercih ederiz. Bavulların içinde 58 bin liralık elbiseleri İstanbul’un göbeğinde lüks mağazalarda satmak için taşır, Çinli pirinç tarlası işçilerinin yaptıkları tasarımları kopyalamayı/kullanmayı mühendislik sayarız.

Ekonomimiz kötüye gidince de oy vermediğimiz iktidar yıpranıyor diye sevindirik oluruz. Sanki birey birey her birimiz harcadığımızın fazlasını GERÇEKTEN üretmişiz gibi suçu yönetimlere atar, bolca da ahkam keseriz.

Hikayemizi anlamaya ve anlatmaya romantik palavralardan yada politik doğrulardan değil tam buradan başlarsak, bence hem atıp tutarken daha makul olmuş hem de sonunda bir yere varabilme şansına kavuşmuş oluruz.

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.