Niçin neredeyse her 4 İspanyoldan biri işsiz? Niçin Yunanistan’da marketlerde kullanım tarihi geçmiş gıda ürünlerinin daha ucuza satışına izin veriliyor? Bunun batan bankalarla ne ilişkisi var ki?
Bu safça gözüken sorular bir sürü ekonomi jargonu terimin arasına gizlenmiş çok basit bir gerçeği görmemize yarayabilir. Ekonomiyle ilgili en ilgimi çeken şey, konuşulan şeylerin çoğunun aslında ekonomiyle ilgisinin olmamasıdır.
Düşünün ben bir çöpçüyüm. Sokağınızı temizliyorum. Siz de bir çiftçisiniz, sebze yetiştiriyorsunuz. Bir diğeri doktor, hastalandığımızda ona gidiyoruz. Bir başkası da fabrikada işçi. Onun emeğiyle üretilen ürünleri kullanıyoruz.
Uzaklarda bir yerde bir sürü enayi yüksek faizle borç alıp bunu geri ödeyemeyince bir banka iflas ediyor ve bizler burada işlerimizi kaybediyoruz. Peki bu saçma şey nasıl olabiliyor?
İnsanların otomobil kullanma ihtiyacı da, sağlık ihtiyacı da, sebze yeme ihtiyacı da, sokaklarının temizlenmesi ihtiyacı da ortadan kalkmıyor. Herkesin emeği ve üretimi bir başkasının ihtiyacını karşılıyor olduğuna göre insanlar emeklerinin o piyasadaki değeri nispetinde bir başkasının emeğinden faydalanma hakkını sürdürmeliler, değil mi?
Birkaç çok zengin ve kibirli adam oyun oynarken bir finans kuruluşunu batırıyor ve bizim ihtiyaç ve emeğe dayanan küçük dünyamız da paramparça oluyor. Oysa ne bizim emeğimize ihtiyaç duyanlar bir gecede buharlaştı ne de bizim emeğimiz bir gecede kıymetsiz oldu… Öyleyse ne oldu? Bu aptalca değil mi?
Bu aptalca, hem de çok aptalca elbette.. Sebebi ise emek ve ihtiyaçta değil ona aracılık edenlerde. Yani kısaca parada. Para, emek, enerji ve bilgimizin yoğunlaşmış halidir. Ben bir lokantada yemek yemek istediğimde gidip adamın dükkanının önünü süpürmem. Önceden bu işi yapmış olduğum için bana verilmiş kağıtlardan bir kısmını lokantacıya veririm o da bana yemek verir. Lokantacı da doktora gittiğinde ona yemek pişirmez. Bana yemek verdiği için aldığı kağıtlardan doktora verir. Para işleri kolaylaştırır. Ama ancak mal ve hizmetlerin değişimi amacıyla kullanıldığında.
Öte yandan insanlar yüzyıllar önce paranın stoklanabilen, belli bir riske karşılık teminat olarak gösterilebilen ve satın alma gücünün zamanda kaydırılmasına dayanan bir borçlanma aracı olarak kullanılabileceğini düşündüler.
Eğer çok paranız varsa onu birilerine borç verip daha çok kazanabilirdiniz. . Para artık emeğin karşılığını depolayan bir ölçü değil doğrudan kendi varlığıyla kendini artırabilen bir meta oldu. Ama buna neden olanlar o parayı elinde tutan kötü kalpli insanlar değillerdi.
Buna neden olanlar sahip olmadıkları paraya ihtiyaçları olduğunu düşünenler veya risklerin de finanse edilmesi gerektiğine inanan iş sahipleriydi..
İleride kazanma olasılığım olan bir parayı bugünden harcamanın bana faydası o parayı bugün bana temin edip ileride benden fazlasıyla alan adamın elde edeceği faydadan her zaman daha azdır.
Ve bütün mesele bu farktan çıkar. Bu, kendi icat ettiğimiz, kullanışlı bir şeyin bizi nasıl esir alabildiğinin bir örneğidir.