Atilla Yayla, Gezi olayları üzerine analizler yazıyor.” Gezi’nin Siyasi Felsefesi” başlıklı yazısını şöyle tamamlamış:
“Yine de Gezi olaylarının iki siyasî faydası oldu. Birincisi, Kemalistlerin biraz sivilleşmeye başlaması. Eskiden başkalarının çocuklarını başkalarına karşı kullanırlar, birbirlerine kırdırırlardı. Şimdi, mecburen, kendileri ve çocukları eylem peşindeler. Bunu, şiddete bulaşmadıkları sürece, memnuniyetle karşılıyor ve destekliyorum. Umarım dilleri de çok geçmeden sivilleşmeye başlar. Savaş diliyle barışçı olunamaz ve barış kurulamaz.
İkincisi, muhafazakâr taban evinde oturup organize bir azınlığın taşkınlıklarını, seçilmiş iktidarı alenî darbe veya sokak şiddetiyle alaşağı etme çabalarını seyretmek yerine meydanlara dökülerek oyuna sahip çıkma eğilimi ve alışkanlığı kazanmaya başladı. Bu, demokrasinin çok hayrına. Böyle bir irade 1950’lerde var olsaydı Menderes’e darbe yapılamazdı. Demokratlar demokrasiye gayri meşru müdahalelere karşı her yol ve yöntemle direneceğini söz ve eylemleriyle açıkça beyan ederse kötü hevesliler ayağını denk almak zorunda kalır. Demokrasiye karşı Kemalist Gezi Kalkışması siyasî kültürümüzün bu istikamette gelişmesi için bir kıvılcım çaktı.”
Başta, ağaç kesimine karşı çıkan çevre duyarlılığına sahip insanlar ve polis şiddetine tepki duyanlar ile yükselen ve tarihe geçen eylemler bu kesimler yerlerini o bildik klasik yarı-terörist profesyonel eylemcilere bırakınca neden bir anda sönüverdi, rüzgar tersine esmeye başladı?
Bence Gezi’cilere profesyonel destek veren kalıcı “direnişçi”lerin bunu ciddi ciddi düşünmesi gerekir: Onlar varlık sebeplerini sisteme direnmeye, eylem koymaya hatta yeri geldiğinde şiddete başvurmaya adamış oldukları halde niçin kendi başlarına kaldıklarında zerre kadar etkileri olamıyor??
Hükumetten ve onun düzeni değiştirmesinden romantik bir biçimde nefret eden insanların biraz deşarj olması bile başlı başına bir amaç olabilir. Ama iddialar büyük olunca sorular da zorlaşıyor..
Dünyanın ekonomik düzenini kökten değiştirmek gibi ihtişamlı bir iddianın teori ve pratiğine sahip bir ideoloji neden Avrupa’nın 3. sınıf bir futbol kulübünün taraftar grubu kadar toplumsal bir tabana ve etkiye sahip değil?
Bu soru ve yanıtı aynı zamanda Kemalist kentli modernlerin önünde, devletin ve askerin kucağından kalkıp emeklemeye başladıktan sonra daha gidilecek ne kadar yol olduğunu da anlatmış oluyor.