Deneyimli bir vatandaş olarak bu olayı daha önce en az 100 kez yaşamışımdır:
Önce gerçekten şaşırtıcı, bu kadar da olmaz dedirten bir olay olur. Bu olaya internet üzerinden büyük gazlar eklenerek insanlar “bak gördün mü işte” derler. Medya her zamanki rezilliğiyle doğru soruları sormaksızın olayı aptalca bir bakış ile aktarır.
Sonra olayın faili şüphe götürmeyecek bir şekilde çıkar konuşur. Veya çok net görüntüler ortaya çıkar.
Ama ondan sonra sosyal medyadaki aslanlar ne de özgürlük savaşçısı muhalif gazetecilerden çıt çıkmaz.
Çünkü ucuz senaryo görevini bir gün önce tamamlamış, alık bir kitleye gerekli gazı çoktan vermiştir.
İşin komiği “alık” kitleden de “hani ulan öyleydi, bak böyleymiş” diyen de çıkmaz..
Son olayı, hayatı “face” den okuyanlar çok iyi biliyorlar. Adamın biri Taksim’de elinde pala gibi bir şeyle zavallı direnişçileri kovalıyor.
Bin tane hak hukuk aşığı arkadaş sordu kim bu palalı diye..
Cevabı bugün medyaya düştü. Gözümü kararttım, 15 dakikamı feda ettim sosyal medyaya daldım. Ama aslanların bu konudan artık bahsetmediklerini gördüm.. Palalı adamın hikayesini öğrenebildiğim kadarıyla yazayım dedim ben de:
Adam Taksim’de bir mekan sahibi. AKP’ye hiç oy vermemiş, yani temiz. Gezi olaylarında daha önce göstericilere yardım etmiş, dükkanının sandalyeleri kullanılarak barikatlar kurulduğunda, molotof kokteylleri eşyalarını yaktığında bile..
Bu kez birazcık daha farklı şeyler olmuş: Bizim elemanın dükkanında çalışan personeli içeride çatışma hazırlığı yapan bir grubu uyarınca masum özgürlük savaşçıları tarafından saldırıya uğramışlar.. Bizimki de onları dükkanından çıkarmaya çalışmış. Adamı darp raporu alacak kadar dövmüşler. Bir sürü de hakaret etmişler. Sen AKP’lisin bile demişler. O kadar yani.. O da artık Gezi Parkı, ağaçlar, diktatör istifa falan dememiş; kendi iş yerinde dayak yemeyi sindiremeyip ya Allah deyip çapulcuların üzerine saldırmış.
Bu işler böyledir. Bir olayı artık tamamen duygusal bir gözlükle izlemeye başlarsanız, objektif bakıştan uzaklaşıp hep bir tarafı haklı görmeye başlarsanız, o adamlar çok kısa bir sürede kontrolden çıkarlar, artık kime hizmet ettikleri belli olmaz.
Halkın, ekmek kavgası, manevi değerler, huzur arayışı gibi kaygılarla keskinleşmiş olan çok duyarlı bir sağduyusu vardır ve anında ayırt edebilir haksızlığa uğrayan gençlerle işi romantik bir kaos seviciliğine götüren budalaları… İki tane ağacın bahanesiyle başlayan, bolca mağduriyet üreten, bir sürü “face” palavrasıyla gazlanan bir sürecin sonunda iki kişiden birinin oyunu almış bir başbakanın gidip yerine iki buçuk medya patronu bir buçuk da asker koalisyonu gelmesini aklına yatırmaz bizim halk.
Bir aydır hayretle demokrasinin sandık demek olmadığını anlatmak için Türkçelerini zorlayan tipleri izliyoruz. Bu adamların asıl mağduriyeti onlara polisin sıktığı biber gazı değil, birilerinin verdiği bu aptallık gazı bence. Ve şu suratsız “face” den hayatı anlamaya, anlatmaya çalışanlara ise doğru şeyler söyleseler bile bir anlam veremiyorum.
***********************
31 Ağustos 2013 Eklemesi:
Yukarıdaki yazıyı yazmamdan birkaç gün sonra palalı saldırganın Fas’a kaçtığı haberi çıktı. Sürekli katıksız gazetecilik yaptığını iddia edip, hatta yeri geldiğinde kendi gazeteciliklerinden bahsetmeyi haber yapmanın önüne koymakta bile sakınca görmeyen T24 gibi siteler sürekli saldırganın memleketten kaçması olayını işleyen haberler yaptılar.
“Palalı saldırgan” geçen gün memlekete döndü, davayla ilgili ifade verdi ve serbest bırakıldı. Birkaç ay sonra da duruşması yapılacakmış. Bu arada da basına demeç verdi. Benim Fas’a kaçtığımı iddia ettiler ama ben aslında ailevi nedenlerle oraya gittim dedi. Zaten buradan hiçkimse bana ulaşmaya çalışmadı, bana neden Fas’ta olduğumu soran olmadı dedi.
Biz dürüst gazeteciyiz o yüzden yalnızız diye ağlaşan arkadaşlar bunu haber olarak görmediler elbette ama bizim palalı saldırgan iş yerini tarumar edip kendisini tartaklamış insanların nasıl şimdi zavallı birer mağdura dönüştüklerine pek akıl erdirememişe benziyor.
Bir gün yanımda kardeşim vardı sanırım, şehir içinde ilerlemeye çalışıyorduk. Ön camında bir gazetenin logosu olan bir araba olmayacak bir şekilde park etmişti. Kardeşim duruma öfkelendi. Aman dedim, yarın gazetelere şehir eşkiyası, maganda hatta terörist diye çıkma ihtimalimiz var, adam isterse gelsin bizim oturma odasına park etsin, bunlara bulaşmayalım dedim. Şimdi bakıyorum da valla az bile demişim o zaman…