Özendiğimiz Hayat

“Özendiğiniz hayatı yaşamakla meşkulüm”.
Bu yazıyı bir kamyonun kasasında gördüm bu sabah. Kamyon, plakasını taşıdığı ilin en az 600km uzağında, sabahın serin pusunu yara yara arkasında bu yazıyla dertli dertli ilerliyordu.

Sabahın o saatinde direksiyon sallamakla “meşkul” arkadaş, o sürüdüğü hayatın neresine özendiğimizi en azından benim gibi otomobil kullanmaktan pek zevk almayan birine anlatabilmiş olsa bu yazının içeriği gerçekten o kamyoncuya atfedilmiş olabilirdi.

Ama, bu “meşkul” arkadaşla yoldaşlığımız o yol kenarı denetim istasyonuna girince bitti. Ben de “insan niye böyle bir yazı yazar” diye düşünekaldım sabah birkaç dakika…

Bu eğer bir espriyse, bundan bir analiz çıkarmaya gerek yok. Bugün Zaytung’da okuduğum “Google’dan filmleri aratmayan uygulama” (*) esprisinden lafı açar, gül gibi geçinir giderdim.

Fransızların simgesi neden horozdur diye sorulan bir soruya “çünkü ayakları bokun içine batmışken şarkı söyleyen hayvan horozdur” diye bir yanıt verildiğini hatırladım..

Kamyoncununki de böyle bir şeyse ben bu yaşam sevincine saygı duyarım.

Ama kendi hayatına özendiğimizi ima ederekten dizilerde falan gördüğü o saçma sapan hayatlara özenen bir anti-arabesk durumuyla karşı karşıyaysak orada sıkıntı başlar işte…

Anti-arabesk derken ne kastediyor bu ayarsız diye düşünmüş olabilirsiniz. Bir şeyin anti’siyle, onunla aynı mekanizmayı kullanan ama tam tersi yönde anlam ima eden şeyi anlatırım. Sonuçta tersliklerin benzerliğini görürsünüz…

Arabesk hayatındaki başarısızlıkları içselleştirme, onlara kader, felek, dünya, alem gibi şeylerin sebep olduğunu düşünüp kendinle ilgili sebeplerden kaçma düşüncesidir. Sonuçta olayın “kendinle” ilgili kısmını es geçme işin özünü oluşturur. Anti-arabesk’te de manasız hayatını kendince belirlediğin saçma sapan ölçülerle özenilesi ilan ediyorsun ve kaba saba bir üslupla onu insanların gözüne sokuyorsun.

İyi bir hayat yaşamaya başlamak için çok para gerekmez. İyi şeyler görmeye başlamak ve “ben nasıl daha iyi olabilirim” diye sormak bence fazlasıyla yeterli. Yaşam kalitesini artırmak için insanın dönüp kendine bakabilecek, kusurları ve çözümlerini kendisinde arayabilecek bir cesarete ihtiyacı vardır. Bu cesaret insanların bir kısmında olmadığı için işte o yandım bittim hayat beni mahvetti güzellemelerini duyarız işte.

Kendinden zengin olana, kendisinden güzel olana özenen insanın durumu aç gözlülüktür. Biri şu anki haliyle mutlu olamıyorsa inanın büyük olasılıkla özendiklerine eriştiğinde de mutlu olamayacaktır. Zengin olup da türlü çiğlikler, görmemişlikler, sapkınlıklar yapmakta olan, kısaca kıro dediğimiz insanların sokaktaki lümpen arabeskçilerle arasındaki benzerlik budur işte.

 

Kötü bir hayat bir tercihtir, bir kader değil. Beğenmediği bir hayatı yaşadığı için sızlanan birinin yaşamını biraz gözlemlerseniz o yaşamı sonuna kadar hak ettiğini görüp şaşıracaksınız. Onun sorunu bundan rahatsız olması, kendisinden iyi durumdakilere bakıp onlara özenmesi ama o iyiliğe nasıl ulaşacağını bilememesidir. Bu da insanın kendini bilmesiyle ilgili bir şeydir. Çözümün dışarısıyla bir alakası yoktur.

Hayat ağlayarak yaşanmaz. Çünkü ağlayan gözler net göremez arkadaşlar. Bizim kamyoncununki gibi bir yaşadığı hayatın güzelliğinden emin olma durumu da daha iyisine ulaşmaya engel gibi gözüküyor olsa anlamsızca ağlamaktan iyidir. Çektiği çileyi, kederi anlatan adama iğrenerek bakarım, özendiğin hayatı yaşamakla meşkulüm diye böbürlenene ise gülümseyerek bakıyor ve saygı duyuyorum..

______________________________________________________

(*) Kral Julien nick’li arkadaşımızın esprisidir. Kendisine buradan helal olsun diyorum…

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.