Türkiye’ye getirilen Patriot hava savunma sistemlerinden söz eden 4 yazı yazdım yakın zamanda…
09 Aralık’taki yazımda sistemin kendisinden biraz bahsetmiştim, üretici firma mesleki olarak ilgimi çeken bir kuruluş olduğu için kısaca bizde niye böyle şeyler yok demiştim.
18 Ocak’taki yazım Türkiye’ye getirilecek sistemlerin işletim masraflarının karşılanmasıyla ilgili müzakereleri eleştiriyordu. Kendimizi arkaik bir rejimin tehdidinden bile korumak için dış desteğe muhtaçtık ama gelenlere efelenmeden de duramıyorduk. Aşağılık kompleksinin böbürlenmeyi nasıl beslediğine güzel bir örnekti bu.
01 Şubat’taki yazımda gerçekten gülünç bir hikaye var: Patriot’larla ülkemize gelmiş, Ramazan ve Ahmet isimli iki Alman askeri vatanlarına hizmet etmekten dolayı duydukları gururu (aslında kafa karışıklığını desek daha doğru) anlatıyorlardı.
07 Şubat’taki yazımda, fikri takip yapıyor, savunma sisteminin para meselesini çözdüğümüzü müjdeliyordum.
Ve geldik bugüne… Bana yine ilginç gelen bir Patriot hikayesi var bugün. Geçenlerde Alman ve Hollanda savunma bakanları burada konuşlandırılmış sistemlerini ziyarete gelmişlerdi. Anlatılan o ki, konvoyun geçişi sırasında trafiği düzenlemeye çalışan bir Alman kadın asker aracı durdurulan bir Türk general tarafından darp edilmiş. Kadını bizim subayın elinden diğer Alman askerler kurtarmışlar. Hatta kadın vücudundaki morluklar yüzünden şikayetçi de olmuş.
Yazı yazmanın güzel yanı okuyucunun sözünüzü kesememesi iken kötü yanı da tam belli bir şey söylenirken okuyucunun yüzündeki ifadeyi göremiyor olmanız. Tam şu an bu yazıyı okuyanların yüz ifadelerini görmek isterdim. “Parası neyse veririz” deki düşüncelerimi anladıysanız benim bu olaya yorumumu tahmin ediyorsunuzdur. Okuyucuların çoğu benim gibi düşünerek subayımızın tavrını gereksiz veya aşırı bulacaktır, bundan eminim. Sonuçta bu adamları oraya biz çağırdık, hem de kendimizi koruyamadığımız için. Ama bu olayı duyunca içten içe bir haz alacaklar olduğunu da biliyorum. Kurtlar Vadisi Irak/Filistin türü filmlerle yüreğini soğutanları gördükten sonra bunu düşünmekle abartmıyorumdur sanırım.
Ne yazık ki gazeteci olduğunu iddia eden insanlar bize bu haberi sunmadan önce Türk subaylarıyla konuşmamış oldukları için bizim askerlerin açıklamasını bilemiyoruz. Asker gündelik işlere burnunu sokmuyorsa ne gazeteci gidip onlarla konuşuyor ne de onlar konuşmaya pek istekli oluyor her nedense!! Ki ben ordumuzu ne kadar sert eleştiriyor olsam da, subaylarımızın mutlaka iyi bir açıklaması olacağını düşünüyorum bu yüzden de onların tarafından olayı dinlememiş olmanın eksikliğini hissediyorum.
Ancak iş bu olayla bitmiyor. Bizim general, ziyaret öncesi kışlaya çekilen Alman bayraklarının indirilmesi talimatını da vermiş. Ayrıca Alman askerlerine davetsiz misafirler, yabancılar muamelesi yapıldığı, Türk askerlerle temaslarının kısıtlandığı, iş birliği yapılmadığı ve gündelik işlerde zorluklar çıkarıldığı belirtiliyor. Bu bir rapor olarak Alman Savunma Bakanlığı’na, federal hükümetin ordu sorumlusu Hellmut Königshaus isimli bir yetkili tarafından sunulmuş.
Almanlar tuvaletlerin pisliğinden ve mektupların iletilmemesinden de şikayetçilermiş ama bu tür eziyetleri biz kendimize de ettiğimiz için ben bunların bir kasıtlı tavır olduklarını düşünmüyorum doğal olarak.
Yazının sonuna gelip de “ee, Alman askerlerin haklarının mı takipçisi oldun şimdi de” diye düşünebilirsiniz. Parlamentomuzdaki “neyse parası veririz” diyen zihniyetten pek farkı yok kışladaki organizasyonumuzun. Bence yazının özeti bu. Sen kendini koruyamıyorsun, sonra bu ihtiyaçtan gelene diş biliyorsun. Bu psikoloji anlaşılabilir bir şey. Ama işin bir de düşünce boyutu var. Amerikan askerlerine gösterilen geniş müsamaha (bir ara size güzel İncirlik hikayeleri de anlatmak isterim) Almanlara pek gösterilmemiş nedense. Oysa bizim subaylar bilmeliler ki, delice bağlı oldukları doktrinlerin esası büyük oranda Alman faşizmine dayanır. Günümüz Türk ordusunun taktik-stratejik yapılanması Amerikan sistemini model alıyor olsa bile mental yapısı tamamen 1. Dünya Savaşı Alman düşünce konseptini yansıtır. Yani subaylarımızın Almanlara Amerikalılardan daha samimi bir muhabbet beslemelerini beklerdim ben duygusal zeminde…