Biliyorsunuz, şu “vatansever” füze savunma sistemleri benim epey ilgimi çekiyor. Aslında Patriot’lar sistem elektroniğinin çok değil, son 15 yıldaki evrimine mükemmel bir örnektir. Ama nasıl ki 70’lerin başında yaşıyor olsak transistör devriminden bahsetmeye halimiz ve hakkımız olmayacak idiyse, şimdi de bu sistemlerin evriminden bahsetmemizin de pek manası olmayacak.
Geçenlerde parası neyse veririz başlıklı bir yazı yazmış ve füze savunma sisteminin maliyetini kimin karşılayacağı tartışmalarına yorum yapmıştım.
Bizim milletvekilleri ile yabancı yetkililer arasındaki masraf karşılama pazarlığı nihayet bitmiş. Buna göre yemek ve iaşe giderleri sistem sahibi ülkeler tarafından, barınma, ulaşım ve güvenlik hizmetleri bizim tarafımızdan sağlanacakmış. Ben de fikir takibi anlamında hakkında yazı yazdığım bu işin sonucunu not etmek istedim.
Bence bizim savunma bakanlığı iyi bir anlaşma yapmış. Bu sistemleri yollamış olmaları bile, parası bir yana, batılı devletlerin pek de alakalı olmadıkları bir krize karşı bize somut destek verdiklerinin göstergesidir. Ve o kriz ki, çıktığından beri canımızı bir iki kez yaktı ve “büyük devlet” imajımızı epey örseledi.
Suriye Akdeniz’de bir savaş uçağımızı pat diye düşürdü. Biz enkazı epey bir süre çıkaramadık ve daha kötüsü uçağın düşme sebebini bile açıklayamadık.
Sonra Suriye birkaç kez sınırımıza isabet eden top atışları yaptı. Kuzenim Ceylanpınar’da askerdi. Suriye jetleri sınırı bombalayınca bizim bir askeri birliğin çatısı çökmüştü. Şimdi benim kuzene Türkiye bölgesel bir güç deyin bakalım ne tür bir küfürle size cevap vermeye başlıyor???
Sonrasında yapıp yapabildiğimiz birkaç top atışı… İsrail’in bir Suriye izleme istasyonunu nokta saldırısıyla vurmasını ve kamuoyuna yaptığı alaylı açıklamaları duymuşsunuzdur. Mavi Marmara krizi sırasında bizim başbakanın kendini iyice padişahlık havasına kaptırıp o tarafa donanma gönderme düşüncesine karşılık kendisine “yaklaşmayı başaramadan İsrail gemilerimizi batırır” dendiğinde ne hissettiğini hep çok merak ederim.
Ha, şu düşen uçağımız konusunu da ayrıca yazmak gerek aslında. F4’ler envanterimizde 40 yıldır falan var. Evinizde 40 yıl öncesinden kalan bir elektronik cihaz varsa beni okumayın gidip ona bakın ve yazının devamını kafanızda kendiniz yazın. Bu uçaklardan bizde 200 tane falan var. Komik olan 40 tanesini 1. Körfez Savaşı sırasındaki yardımlarımız için ABD’nin hibe etmiş olması. Amerikalılar bu uçakları elbette uzun bir süredir kullanmıyorlar. Biz ise 2012 senesinde bu füze uyarı sistemi bile olmayan uçakları radar keşif görevlerinde kullanıyorduk.
Dünyanın bu belalı coğrafyasında gırtlağına kadar siyasete bulaşmış ve iyi teçhiz edilmemiş bu orduyla nasıl başımıza bela gelmeden bu senelere gelebildik diye sorarsanız size reel politik derim.
Amerikalı yöneticilerin bazen bizim yerimize karar verme olayını açıktan yapmaları, bizdeki iktidar değişikliklerini tasarlamaları özellikle radikal dinci ve solcu arkadaşlarımızı çok rahatsız etmektedir. Ancak bu arkadaşlar babalarının bir savaşta telef olmamasını Amerikalı vergi mükelleflerinin paralarına borçlu olduklarını düşünmeyi pek istemezler. Acı gerçek budur: Kıçımızı uzunca bir süredir Amerikalı vergi mükellefleri korumaktadır. Bunun güveniyle bizim ordu da Atatürkçülük, çağdaşçıkcılık oynayıp durmaktadır.
Eğer abarttığımı düşünüyorsanız işe 2013 yılında bile konuştuğumuz şu şeyin ne anlama geldiğini anlamakla başlayın sonra ben size komutansız kalmış bir donanmanın niye dert olmadığını anlatırım..
God bless America…
Geri bildirim: Davetsiz misafirler… | Selim's space