Ulusal Coşku

Bu sözü yıllar önce duymuştum ve yeri geldikçe anlatırdım. Şimdi bir kez daha anmanın zamanı geldi:

Batı Almanya 1954 Dünya Kupası’nı kazandığında bu olay, savaştan gurur kırıcı bir yenilgiyle çıkmış Alman halkı için büyük bir coşku kaynağı olmuş. Almanlar bu zaferi “yeniden dirilişlerinin” bir göstergesi olarak düşünmüşler ve ulusal marşları savaştan beri ilk kez dünyaya açık bir şekilde çalınmış.

Ancak Hitler döneminde bu ulusal coşkuların âlâsını görmüş biri olan Alman Cumhurbaşkanı Theodor Heuss bu coşkuya pek katılmamış. Dünya kupasıyla ilgili olarak “Ben ayak ile değil kafa ile kazanılan başarılardan hoşlanırım” dediği rivayet ediliyor. Ancak, benim de güzel bir anekdot olarak arada tekrarladığım sözünü “siz vatanınızı sevmiyor musunuz?” sözüne cevaben vermiş:

“Ben karımı severdim”

demiş. Adamcağızın karısı 2 sene önce ölmüşmüş.

Cine5 diye bir şifreli kanal çıkmıştı ve hatırladığım kadarıyla bir akşam, bir büyük futbol takımımızın bir Avrupa kupası maçını yayınlıyordu. Bizim çapımıza göre zafer sayılacak bir sonuç alınmıştı ve Cine5 maçın son bilmemkaç dakikasını “şifresiz” vermişti. Kanalın şifresiz “abisi” olan kanalda maç sonrası sokağın nabzı tutuluyordu. Ve kanalın sahibi Erol Aksoy’da yanlış hatırlamıyorsam kanal binasının önünde sokaktaydı. “Zafer” kutlayan hıyarlardan biri Erol Aksoy için ölebilirim şu an gibi bir laf sarf etmişti. Bunu hiç unutmam. Sonra tabi, bu işadamımızın adını batık banka olayları sırasında duyacaktık..

Benim gözümde canlanan sahne de hep bu olacak: Ulusal coşkunluk, dandik bir maçın son birkaç dakikasını şifresiz yayınlattı diye batıkçı bir bankacı işadamına sokak ortasında kendini kurban ettirir insana… Bu, vatanı için savaşta ölmekten daha anlamsız değildir gerçekte..Bir bataklıkta düşman ateşi altında yavaş yavaş ölürsün.  Seni savaşa sokanlar birkaç gün daha iktidarda kalabilsinler diye… Ve inanın olup olacak tek sebep budur. Savaşlar para ve iktidar için yapılır ve sıradan insan için kimin iktidarda olduğu hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Öyleyse sıradan insanlar başkalarının iktidarı için niçin ölüme giderler?

İşte ulusal coşku böyle işlere yarar. Bu soruya cevap vermek yerine ezberlediğiniz şeyleri sıralamanızı sağlar.

İnsan karısını, çocuğunu, annesini, köpeğini, sevgilisini, memleketini, yaprak sarmasını sever… İnsan vatanını sevmez. İnsan bilmemkaç sene önce yaşamış adamları sevmez. Ne olduğunu bile bilmediği kavramları sevmez. Sevdiğine inandırılır… O ayrı…

 

Ulusal Coşku” üzerine 8 düşünce

    1. selimpehlivan Yazıyı Yazan

      Size bir yanıt daha yazmak istedim…
      Ben doğduğumdan beri, dedemin doğduğu topraklarda yaşıyorum. Övüneceğim bir şey değildir ama soyu sopu oldukça belli bir sülaleye mensubum. Ailemde de ileri derecede milliyetçi ve de dindar insanlar hep olageldi. Bu durumda olup da vatan sevgisi ve milliyetçilik konularını eleştirmeyi daha dürüstçe buluyorum.
      Sizin yorumunuzdan anladığım yurt dışında yaşadığınız. Aslında bu düşüncenizin sebebini galiba biraz açıklıyor. Şöyle bir misal düşünün: Size ailenizin sürekli iyi anlattığı, resimlerine baktığınız, yazları geldiğinizde birkaç günlüğüne gördüğünüz bir dayınız var. Siz o insanı iyi bilirsiniz. Ve haklısınızdır da. Bir gün, her günü onunla geçiren, onu her yönüyle gören mesela yengenizle konuştuğunuzda size onun çekilmez biri olduğunu söylüyor. Ve siz de bunu kabul etmiyorsunuz. Bu durumda siz “gördüğünüz kadarıyla” haklısınız. Çünkü kafanızda idealize edilmiş bir kavramdır dayınız. Oysa her günü onunla yaşayan biri için artık “realize” edilmiş biri söz konusudur. Bu yüzden eski aşklar güzeldir, çünkü platoniktirler. Bir şeyin büyüsü ona eriştiğinizde bozulur. Her gün trafikte bunca geri zekalının içinde gideceğiniz yere varma savaşı verseniz, insanlıktan nasibini almamış bunca yaratık arasında ekmek derdine düşseniz, canınıza, sağlığınıza, malınıza kasteden bir sürü ahlaksızla iş yapıyor olsanız inanın bana vatan sevgisi konusunda biraz “sakinleşir” ve “medeniyetin gözünü seveyim” dersiniz.
      Ablam Almanya’dan gelmişti. İki küçük çocuğu var. Tam çocukları uyutmuştu ki mahalle arasında gezen bilmemne satıcısı hayvanın biri megafonla bağırmaya başladı. Ablam şok oldu! Oysa bu bana çok doğal gelen bir şeydi.
      Herkesin ölecek olması kadar doğal bir insan davranışını size söyleyeyim İsra Doğan Bey:
      İnsan kendisine zarar vereni değil, kıymet vereni sever…
      Bilmem, anlatmayı becerebiliyor muyum…

      Cevapla
  1. isradogan

    Kim vatanını sever bilir misiniz ? İnancı olan sever. Bilir ki, inancına uygun sosyal ve kültürel olarak en rahat edeceği yer, kendini en güvende hissedeceği yer vatanıdır. Ateist biri için nerede yaşarsa yaşasın menfaatlerine erişmesi yeterli gelir, bir toprağa kök salmaya ihtiyaç duymaz.

    Birde vatanından ayrı yaşayan milliyetçi ruha sahip biri sever . Her an kapı dışarı edilebileceği bir ülkede yaşama stresi, uyum sağlama ve asimile olma hengamesi zordur. Hiristiyan veya başka dine mensub insanlarla güne uyanmak keyifsizdir.

    Bahsettiğiniz o ulusal marşlar, istiklal marşı okunurken gözünden yaşlar akıtamıyorsa vatan haini olması an meselesidir. Az bir menfaate satanlar o guruptandır.

    Fikir üretmekten bahsetmişsiniz hakkınızda bilgi veririken, iyi hoş da, üretilen fikri sunarken de hakaret ederek sunmamak olgunluktur. Kısaca edeb’i unutmamak gerek. Edeb de güzel ahlakın yansımasıdır. Güzel ahlaka taşımayan bir fikir boştur.

    İnanç konusuyla ilgili başka konuda yaptığınız yorumu okudum. Kısmen doğrudur. Meseleyi kendi inancımız doğrultusunda değerlendirip başkasını eleştiremeyiz. İnsanlar hür bırakılmıştır.

    6 – Sizin dininiz size, benim dinim banadır. der geçilir.

    Fakat en nihayetinde;

    ” Bütün yollar kabre çıkar ”

    Bir millete eşek deme nezaketsizliği yapanların bile.

    Cevapla
    1. selimpehlivan Yazıyı Yazan

      Merhaba İsra Doğan;
      Eleştirdiğim konuya farklı bir açıdan bakmışsınız ve doğrusu düşünceleriniz bir süre öncesine kadar benim de aynen onaylayacağım mantıklı düşünceler…
      Aramızdaki yorum farkı zannedersem şurada başlıyor: Ben yolunda gitmediğini düşündüğüm bir çok şeyin sebebinin bir “idealden sapma” değil bir “bünye bozukluğu” olduğunu düşünüyorum.Sonra bunu gözlemlerimle destekliyorum.

      Size yorumunuzla ilgili çok basit bir iki soru sormama müsaade ediniz:
      * Eğer inançlı biri vatanını “sosyal ve kültürel olarak rahat edeceği”, “kendisini güvende hissedeceği” bir ortam olduğu için sevmekteyse, niçin pek çok başörtülü genç kız yüksek öğrenim için yurt dışına gidiyor? Ben hiç gurbette yaşamadım. Ama sanırım siz 28 Şubat sürecinde gurbetteydiniz ki öyleyse çok şanslıydınız. Çünkü öz vatanınız inançlı biri olarak size pek hoş muamele edilen bir yer olmayacaktı. Ve diğer inançlı kardeşleriniz afedersiniz ama yazımda bahsettiğim şekilde, eşek gibi o zalimlerin ırgatlığını yapmaya devam ediyor olacaklardı.
      * Olaya sadece kendimiz açısından bakmayalım: Neden diyaspora diye bir kavram vardır? Neden kendisine hak ettiği hakların verilmediğini düşünen insanlar daha özgür ve daha uygar bir yere göç edip davalarını orada sürdürürler?
      * Bu memlekette son 100 yılda kaç insan bu şekilde doğduğu topraklardan koparak göç etmiştir, sayı ile ilgili bir fikriniz var mı?
      * Türkiye’de, büyük bir şehirde yaşayan insanlardan kaçının BABASI-ANNESİ, o kişinin şu anda yaşadığı kentte dünyaya gelmiştir?
      * Ve son olarak Yahudiler! En çok zenginleştikleri dönem, dünyaya en nüfuz ettikleri dönem, kendi devletlerini kurmadan birkaç yüz yıl önceki dönemdir. 18. yüzyılda İngiltere’de devlet tahvili satan Yahudiler mi daha güvende ve rahattadırlar yoksa 4 tarafı düşmanlarla çevrili, kızı erkeği 18 yaşına gelince 2 sene askerlik yapmak zorunda olan, bugünkü İsrail’in vatandaşları mı? Özellikle ekonomi tarihine biraz bu gözle bakarsak görürüz ki vatan sahibi olmaları Yahudileri bir duraklama dönemine sokmuştur…
      * İnsanların uzun zamandır yaşadıkları yerlerde mutlu olacaklarına inanıyorsanız son 100 sene içinde bu topraklardan sürülen Ermeniler, mübadele edilen Rumlar, malları talan edilip kovulan, ahlaksızca vergilerle varlıkları yağmalanan Yahudiler hakkında ne düşünürsünüz?

      Cevapla
  2. isradogan

    Cevabınız için Çok teşekkür ederim. Bu arada bayanım ))

    Merhaba, Selim Bey
    Yaşam üzerine fikri olan, üretken gençleri severim, takdir ederim. Yazılarınızdan Dünya düzeninin şekillenmesi, işleyişi ile alakalı olduğunuz belli. Laf olsun diye konuşanla derdini çeken kişi her zaman farkını belli eder.

    İnsanların düşünmekten alıkonduğu, beyin göçleri ile bilim adamı, düşünür yetişmediği, ifade özgürlüğü adına acılar yaşandığı yönünde ki fikirsel tepkilerinizle hemfikirim. Fakat bir tek bizim ülkemizde mi oldu bu olumsuzluklar? Bütün milletlerin tarihsel gelişimine baktığımızda olumlu değişimlerin yanında trajedik ve travmatik olgulara da rastlarız. Bundan kaçınmak mümkün değildir.
    Dünya yaşamı inancımıza göre bir imtihan yeridir, elbette ki insanlar kendi erklerini kullanımda bir imtihandan geçeceklerdir. Gökten zenbille inen idareci yoktur. Vahye tabii olmakta direnen tüm insanlık bedelini ödemiştir, ödemeye de devam edecektir. Aklı ilahlaştıran, vicdanı ve gönlü devre dışı bırakan hiç bir erk, kemalat dediğimiz tekamülün zirvesine erişemez. Neticesi sizin bahsettiğiniz sonucu doğurmuştur;
    ” Bünye bozulması ”
    Siz bu sonuca hangi sav üzerinden vardınız bilemiyorum fakat, sonuç itibari ile bünyemizin bozulduğu doğrudur.

    Medeniyet nedir ? İnsanların kurdukları ve yönettikleri ve yönlendirdikleri her işte menfaat çakışması vardır. Batı medeniyetini alarak daha huzurlu/ mutlu bir millet mi olduk ? Daha fazla vicadan sahibi mi olduk ? Zeitgeist addendum belgeselini izlemişsinizdir belki. Oluşturulmaya çalışılan Dünya modelinde inanç yoktur. İnancı olmayan birini etkilemeniz o kadar kolay ki. Köleleştirmeniz o kadar kolay ki. Toprağını aşını elinden almanız o kadar kolay ki. Bu düzene hazırlayıcı kişiler arasında dinin, gelişmek için bir engel olduğu savını yayanlar az değildir. Hem de yüzde 99 müslüman’ın var olduğu iddia edilen bir ülkede bile ! Sizce medeni dediğimiz bu ülkeler ne yapıyorlar ? Irakta, orda burada ne işleri var? Ortadoğu neden alevler içinde ? Sıra da hangi ülkeler var ?
    Şimdi, bizler birbirimize eşek diyelim, onu diyelim bunu diyelim. Buğz edelim birbirimize. Aramızda kardeşlik duygusu kalmasın. Boşluğu dolduracak bir meta var zaten PARA. O da bünyeyi bozuyor işte.

    Yurt dışında büyüdüm, vatan özlemi ile. Aidiyet savaşı vererek, var olma mücadelesi çekerek. Ablanızın yaşı kaç bilemem, göçmen olarak ilk giden ailelerin çocuklarıydık. Zorluğu ilk çekenler. Beyin göçünden daha masum görünen göçmenlik bile vatanında iş imkanı bulamamanın bir sonucudur. Üretkenlik anlamında ( fikirsel yada beyinsel ) alan yoksunluğunun, imkansızlıkların neticesi travmatik bir yaşamdır. Buna sebep vatanımız dediğimiz toprakların siyasi erk beceriksizliğidir. Eleştirdiğiniz birçok noktada sizinle hemfikirim, itiraz ettiğim şey uslubunuzdur. Aynı toprağın üzerinde, aynı bayrağın altında birleşen, geleceğimizi yine birlikte paylaşacağımız insanlardan sadece eleştirileri daha yumuşak uslubla bekliyoruz.

    Vatanı yine de neden sevmek gerektiğini şöyle anlatayım:

    Bir genç kızı / erkeği düşünün, evde abi- anne-baba baskısı ile büyüyen. Yeri gelir dayak yer, sert ikazlara muhatab olur, yalnız kalabilir. Ne zaman ki kendi evi olur, başkalarıyla bir hayat kurar, ele karışır işte o zaman hiç geçinemediği ailesine bakışı değişir. Görmediğinde özler, yapılanları unutur yada sineye çeker diyelim. Yine baba ocağına gitmekten keyif alır. Fakat el’in yaptıkları hiç unutulmaz, affedilemez. Hele de inanç farklılığı varsa, araya onulmaz kin ve nefret duyguları girer. Sevgi olmayınca merhamet olmaz. Merhamet olmayınca vicdan işlemez. Vicadan olmayınca savaşlar bitmez. Savaş demek nedir zaten biliyorsunuz.
    Zulme uğramak malesef insanlığın kaçınamadığı bir afettir. Olağan görmek söz konusu değildir tabi. Fakat, insanda toplumsal travma bırakması yönüyle bu benzetmeden yola çıkarak anlatabildim mi bilemiyorum. Yıllar geçse de intikam yeminlerini tutmaya çalışacaklardır, yeter ki bir pundunu yakalasınlar. Aff yoktur.

    Son olarak

    Yahudi iseniz birşey diyemem fakat yahudi değilseniz, onları kendinize neden dert ediniyorsunuz. Kaldı ki yüce Rabbimiz de onlarla alakalı birçok şey vahyetmiştir.

    Maide/64 – Yahudiler: “Allah’ın eli bağlıdır.” dediler. Hay kendi elleri bağlanasılar! Hay dediklerinden dolayı mel’ûn olası adamlar! Hayır, hiç de öyle değil! Allah’ın iki eli de açıktır. Dilediği şekilde infak eder. Rabbinden sana indirilen âyetler, mutlaka onlardan birçoğunun azgınlığını ve gâvurluğunu artıracaktır. Bununla beraber, Biz onların aralarına, kıyamete kadar sürüp gidecek bir kin ve nefret bıraktık. Her ne zaman onlar savaş çıkarmak için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü. Sırf fesat çıkarmak için dünyanın her tarafında koşup dururlar. Allah müfsitleri sevmez.

    17/4- Biz, Kitap’ta (Tevrat’ta) İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik.

    Kim yeryüzünde [yani dünya çapında demek herhalde] bozgunculuk çıkarabilir ve de sonra büyük bir kibire kapılarak böbürlenebilir? Fakir mi? Güçsüz mü? Zayıf mı? Etkisiz mi? Burada Kuran, Yahudilerin ileride [işte bugün!] servet, güç, etki sahibi olacağını haber vermiş. Halbuki, M.S. 70 senesinde Romalılarca Kudüs’ten sürülen Yahudiler, her tarafa dağılmışlar, her taraftan kovulmuşlar, katliama uğramışlardı. Devletleri yoktu. Bu ayeti, geldiği 620 yıllarında düşünün.

    Yüce Rabbimiz bizleri her an görmekte ve her işimizden haberdardır. İman eden ile etmeyenin ayrışacağı şu Dünya yaşamında her kim veya hangi medeniyet onun vahyinden ayrı düşerse kaybedecektir. Afetler, depremler, ekonomik, idari sıkıntılar, soykırımlar, sürülmeler hep bu sebeptendir.

    ” Bu böyledir,çünkü Allah,bir topluma bahsettgi nimeti ve esenligi, o toplum kendi gidisini degistirmedikçe asla degistirmez; ve[bilin ki] Allah herseyi isiten,her seyi bilendir.” (8Enfal 53)

    Şikayetimiz varsa aktivist bir ruhla mücadele etmek gerek. Hizmet etmek gerek, adanmışlık gerek. Söylemler değildir birşeyleri düzene sokan. Hareket halinde, yola başkoymaktır. Hz. Muhammed s.a.v medineye zoraki hicret etti, zaferle geri döndü mekkeye. Hz. Hasan ranh. hilafeti bıraktı fitneye sebep olmamak için, Hz. Hüseyin başını verdi kerbelada. Örnek çoktur.

    Şems -i Tebrizi hazretleri der ki ;

    Yüzleri dost içleri düşman olanlardan usandım,
    Dilleri mu’min, kalpleri şeytan olanlardan usandım,
    Bak dostum herkesin kahrı çekilir amma…
    Ben şu davasız müslümanlardan usandım !

    Bilirsiniz, Şems hazretleri de başını verdi.

    Biz önce müslümanca yaşamayı bilemezsek, boşluklarımızdan daha çok travma sızar. Cevaplarım aydınlatıcı olamadıysa üzgünüm, bilahare atladığım bir nokta da varsa cevaplamaya çalışırım.

    Saygılarımla

    Cevapla
    1. selimpehlivan Yazıyı Yazan

      Isra Hanım;
      Lütfen kusuruma bakmayınız…
      Yanlış bir hitap ile size yanıt yazmışım.
      Her şeyden önce, yazdıklarım hakkında düşündüğünüz için size teşekkür ederim.

      Üslubum konusunda başka saygıdeğer insanlardan da şikayetler alıyorum. Ama anlatmak istediklerimin bir kısmı konusunda sizinle hemfikir olduğumuza inanmanın rahatlığı içindeyim.

      Evlenen bir insanın ailesine özlem duyması örneği güzel bir örnek ve benim kendisine tanıtılmış bir akrabayı mükemmel gören küçük çocuk örneğime iyi bir yanıt oluyor.

      Yahudi değilim ama onların dünya kültür ve bilimine büyük katkılarda bulunan bir ırk olduklarını biliyorum. Sonuçta en basitinden, kuantum fiziğine ilgi duyan bir insanım ve bu beni bir din yada ırk bağından daha güçlü bir biçimde yahudi bilim insanlarına hayran kılıyor. Bunu anlayabiliyorsunuzudur.. Onların hakkını teslim etmem için onlardan olmam gerekmez sanırım. Yoksa, özünde ırk denen şeyin komik ve saçma olduğuna inanan biriyim…

      Bundan sonra, yazdıklarınızı takip ediyor ve bunlar hakkında düşünüyor olacağım. Verdiğiniz cevaplar açık bir vicdanı düşünmeye sevk eden cevaplardır, bunun hakkını vermeliyim. Ancak vicdan insanın tek karar mercii değildir… Akıl, aklı ermeyenlerin şeytan dedikleri o karmaşık şey, tatmin edilmeyi bekleyen bir sevgilidir. Ve ben onunla zaman geçirmeyi sevdiğim için bazen yazdıklarımda ölçüsüz sözcükler kullanabiliyorum. Bunu göz ardı etmemelisiniz..

      Bizler insanız… Görevimiz Allah adına değil, kendimiz adına konuşmak, BİZ olmaktır!

      Cevapla
  3. isradogan

    Rica ederim, ilk siz değilsiniz bana Bey diye hitab eden, muhtemelen son da olmayacaksınız )) İsra ismi çok yok sanırım, göz yanılması ile isa diye okuyup öyle hitab edenler bile çıkıyor.

    Görevimiz Allah adına değil, kendimiz adına konuşmak, BİZ olmaktır!

    İşte bu mükemmel bir cevaptır.
    Allah adına iş yapmak haddimiz değildir, ne din adına ne iletişimde. Bizim görevimiz Allah rızası için kulluk şuurunda davranmak ve dediğiniz gibi BİZ olabilmektir. Aile, eş, millet kavramlarının tüm alanları için geçerlidir.

    Diğer yazdıklarınız ise düşüne düşüne okuyup, müsaid bir zamanda fikrimi yazarım. Aceleye getirmek istemem.

    Saygılar

    Cevapla
  4. isradogan

    Merhaba Selim Bey
    Edebiyatta, sanatta, bilim ve ilmi alanda öne çıkan şahsiyetlere baktığımızda etkisinde kaldıkları, örnek aldıkları birini görebiliriz. Bu etkilenme kaçınılmazdır zaten. Çünkü; hemen hemen her insan kendisine bir kahraman arar. Bazen de rol model olarak seçer. Çocukken Almanya’ da o dönem ünlü bir çetenin gazete haberlerini biriktirirdim. Bildiğimiz bir dosya şeklinde hem de. Bader Meinhoff çetesi )) Bilinçaltı almanlardan öç alma, yada ırkçılıklarına isyankar tepkiler mi vermek isterdim bilinmez, mutlaka birşey onlara hayranlığımı tetiklemiştir. Demek ki her hayranlığımız doğru bir hayranlık olmayabiliyor. Sizin ilgi alanınızı kapsadığı için, veya başka sebeplerden dolayı o milletin başarı öyküleri etkilemiş olabilir. Yoksa normal şartlarda Allah’ın lanet ettiği, nankörlüklerinden bahsettiği, asla muzaffer olamayacaklarını bildirdiği, fitneci bir ırk olarak haberdar ettiği bir millete hayranlık duymak her ne sebepten olursa olsun mantıklı gelmiyor bana. Hele de müslüman bir kimliğiniz varsa.

    Birçok astronomik bilgilerin islam bilimadamları tarafından yazılmış olduğunu bilirsiniz. Rönesans döneminde islam medeniyetinin teknik ve fen sahasında ki kitapların v.s çevirileri yapılarak okutulduğu yazılır. Vatikanın elinde orjinal islami metin ve kitapların saklanmakta olduğunu söylemişti hocamız. Mesela, Galile bile islam eserlerinden Dünyanın yuvarlak olduğu bilgisini almıştır. İster islam bilgini, ister ecnebi fark etmez, Kuran-ı Kerimden elde edilen bilgilerle bilimsel keşifler yapmaları, var olanı kağıda dökmekten öte birşey değildir. Yeni birşey yoktur yani. Bu noktadan hareketle, hayranlık duyacaksam asıl sanatkâra, o sistemi yaratana duymalı değil miyim ? Yoktan yaratmak mı daha değerlidir, yaratılanı keşfetmek mi ? Sonra keşfettiklerimizi hangi amaçla kullandığımız, ve insan yaşamına değer katıp katmaması önemlidir. Kötü amaçlı kullanılan hangi buluş için muhteşem diyebiliriz.

    Bazen düşünürüm;
    Hiç birşey bulmasalardı mesela neyi kaybederdik ?
    Yaşam ister taş devri döneminde ki gibi, isterse bu şekilde yine de yaşanıp bitmiyor mu?
    Bu kadar karmaşık bir yaşam olacağına, sevginin güvenin, barışın olmadığı, eksildiği düzene varan yaşam ilkel kalsaydı ne olurdu ki ?
    Sofralar dolusu yiyecek yerine katkısız, genetiği ile oynanmamış daha az yiyeceğimiz olsaydı iyi olmaz mıydı ?
    Orjinal tohum bırakmadılar.

    Önemli olan kıyas yapabilmek, pozitif negatif getirilerini iyi analiz edebilmektir. Dünya’ya barış içinde yaşamı sağlamayan ne bulurlarsa bulsunlar benim iiçin bir zarardır. Söyleyin, cep doldurmaktan öteye ne vaad ediyor bu buluşlar.
    Milyon liralık arabaların içinde, milyon liralık telefonlarla dolaşmak insana ne kazandırmıştır.
    İnsan manevi bir varlıktır. Mekanik değil. Teknik değil. Bu sebeple duyguları doyurmayan hiç bir zenginlik, buluş bizi daha mutlu yapmıyor. Olsaydı, mutsuz insan çöplüğüne dönmezdi Dünya.
    O telefonlarla günde kaç kişiyi arayıp ” Seni seviyorum ” diyoruz. O arabalarla acaba günde değil, ayda değil, yılda kaç kez fakire fukaraya hizmet ediyoruz. Biryerden biryere götürüyoruz, nimete şükür anlamında? Yoksa aman kirlenir diye mi tasalanıyoruz ?

    Bunları neden yazdım ? Teknolojiyi sevdiğiniz için. ( Bir yazınızda okumuştum, başlığı hatırlayamadım, ışıkla alakalı birşeydi, insanın ışığa bakınca bulanı hatırlması üzerine )
    Konfordan uzak, sade yaşam, insanın egosunu şişirmeyen, hatta biraz zorluğundan dolayı insanı törpüleyen, yardımlaşma ihtiyacı hissettiren böylelikle de paylaşmayı sağlayan bir tarzdır. Kuantum fiziğine ilgi duyuyorsanız, bir atom parçasının kendi ekseninde ki dönüşünü ile tüm galakside ki dönüşü, vücud sisteminde ki kan dolaşımını, kabede ki dönüş gibi, dönüş üzerine hiç düşündünüz mü ? Neden dönülüyor, yada dönüş üzerine programlı bu evren ?
    Bilgi bizi bir yere vardırmalı. Bilginin kaynağına. Yoksa hiç der miydi yaratan;

    “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı. ”

    Yaşam, sanatı seyr ederek sanatkârı bulmak, idrak etmek, ve itaat üzerine vahy edilen bir programdır. Uyarız yada uymayız.

    “(Yâ Musa! Allah’ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız) demiştiniz de, gözleriniz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı. Ölümünüzden sonra, şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik. Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın indirdik, (Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin) dedik. Onlar bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı.” (Bakara, 2/ 57)

    İsrailoğullarını, ne çölün kızgın sıcağından korumak ve serinletmek için üzerlerine gönderilen bulut, ne de yiyecek ve içecekleri bitince gökyüzünden, kudret helvası ile bıldırcının indirilmesi şükretmeye sevk edebildi. Şükretmek teşekkür etmektir, çok kibirli ve nankör bir ırktır. Ve kusura bakmayın Selim Bey, filistinde haksız yere o kadar müslüman ölürken icatlarından dolayı hayranlık duyamam. Aksine boykot ederek onların ürettiklerini satın almamaya gayret gösteriyorum.

    Irkçılık zaten islamiyette yasaklanmıştır.

    Biraz uzunca oldu, cevaptan daha çok belki fikrimi ifade etmiş olabilirim. Gereksiz bir yorgunluğa sebep olduysam hakkınızı helal ediniz. Teşekkür ederim, ifade etmeme fırsat tanıdığınız için.

    Saygılar

    Cevapla

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.