“Görevli” başbakan…

Bir ülkenin refahını nüfusunun sayısal değeri değil, insan kalitesi belirliyor. Hiçbir şey üretemeyen bir ekonomi nasıl beceriksiz ve özgüvensiz mühendisler anlamında hazin bir tabloysa, politika üretemeyen bir yönetimin kalitesizliği de en az onun kadar yürek burkan, gurur kırıcı bir tablo.

Bu düşük insan kalitesi ve yönetim sorunu kendini en somut biçimde askeri darbelerde gösteriyor. Türkiye’nin bir asker sorunu var ama bu sorun aynı zamanda bir sivil sorunu. Siviller bir meslek sahibi olmayınca, dünyanın bir parçası olmayınca geriye meslek sahibi askerler kalıyor. Organize bir örgüt, üstelik silahlı bir örgüt olarak topluma, ne kadar saçma olursa olsun düşüncelerini dayatabiliyorlar.

Genel olarak toplumu eleştirmeden önce  siyaset dışı bir müdahaleye ilk tepkiyi verecek olanların ya da tepkilerine bakılıp ülke hakkında fikir sahibi olunacak olanların politikacılar olduğunu varsayıp onların tavırlarına bir bakmak çok öğretici olabilir.

Şimdi ülkemizdeki politikacıların darbeler karşısındaki tutumuna ilginç bir örnek olarak 1980 darbesinden sonra emirle Başbakanlık makamına oturtulmuş olan Bülent Ulusu’ya bir bakalım. Kendisi dün, darbeleri araştırma komisyonunun davetine icabet etmiş ve sorular yanıtlamış.

Bu bay, darbelere karşı olduğunu söylüyor. Öyleyse niçin bir darbe hükümetinin başbakanı olduğu sorulduğunda verdiği cevap inanılmaz: “Size bir görev verildiğinde yapmak zorundasınız, yapacaksınız, ben de aklım yettiğince yaptım”.

Bu sahneyi bizzat bu sabah televizyonda gözlerimle izledim. İnsan niye bir darbe hükümetinde başbakanlığı kabul etmişken kalkıp darbelere karşı olduğunu söyler ki? Buna nasıl cüret eder? Sanırım ahlak bir noktadan sonra bir zeka meselesi!

Bu beyefendi görevin “verilmesi” gibi bir laf ediyor. Belirsiz özne kullanarak vermek fiilini kullanıyor. Bir politikacı için yönetme görevi ancak meşru koşullarda yapılmış bir seçim sonrası halk tarafından verilmiş bir ayrıcalık değil midir??

Askerlerin görevi vermek ya da almak gibi bir konumları olduğunu baştan kabul etmekle bu bay politikacılık denen şeyi (meslek demek istemiyorum) başından reddetmiş oluyor zaten.

Aklımın erdiğince lafı da dikkat çekiyor. Zaten sonraki soru-cevaplara bakılınca bu sözün sonrasında sorulacaklara karşı bir rezerv olarak bırakıldığını anlamak zor değil.

Adama, bu dönemde cezaevlerindeki işkencelerden haberi olup olmadığı soruluyor. Bilgim yoktu diyor. Zaten adalet bakanı da bir şey diyemezdi diyor.

Sonra Yunanistan’ın NATO üyeliğinin veto edilmemesi soruluyor. Hazret bana sorularak yapılmadı diyor.

İnsan, bu adamın nasıl bir “görevi” olduğunu sadece bu iki soruya bakarak anlayabiliyor. Bu zavallı adamın üstüne çok gidip askerin emir eri olmuş politikacılarımızın acısını bu adı sanı hatırlanmayan piyondan çıkarmak ona haksızlık olur.

Anlamanız gereken, modern tarihimizin çok uzun bir döneminin bu tip bir politika anlayışıyla ve bu çapta politikacılarla harcandığı. Belki biraz daha süslenmiş bir sahnede oynanıyordu ama oyun tamamen aynıydı. Muhafazakarından solcu geçinenine kadar çok geniş bir yelpazenin bu kafada adamlar tarafından işgal edilmiş olduğu. Özellikle milliyetçilik, sonraki dönemde ulusalcılık, muhafazakarlık, cumhuriyetçilik, laiklik ve Atatürkçülük gibi kavramların özellikle bu kafa tarafından bir sömürü aracı olarak kullanıldığı.

 

Düşüncelerinizi yazın...

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.