Son günlerde birdenbire tartışmaya başladığımız “jinekolojik” meseleler yöneticilerimizin ve onların takipçilerinin, kadına ve “insana” bakışını çok güzel anlatıyor bence…
Çocuk aldırmayı veya ameliyatla doğumu nüfus artışımız açısından değerlendiren insanların ortak hassasiyeti ülkemiz nüfusunun artış hızının önümüzdeki on yıllarda duraklama evresine geçeceği!
Nüfusumuzun 100 milyonu göremeden azalışa geçeceği kaygısı bu insanlar tarafından ellerindeki en sağlam argüman olarak sunuluyor.
Neden nüfusumuzun kalabalık olmasını istiyorlar?
İnsan denen şeyi çok mu seviyorlar?
Bu ülkede başta devlet olmak üzere, hangi organizasyon, hangi mekanizma, hangi düşünce akımı “insan”ı önemsiyor?
Bu ülkede insan için olan ne var? İnsanı, bireyi önemseyen, koşulsuz şartsız onun mutluluğunu hedefleyen ne var?
Bu ülkede trafik bile insanı önemsemeden cereyan ediyor..
Halihazırda yaşayan milyonlarca insanın hayatını güzelleştirmek, bu yaşamlara bir nitelik katmak adına hangi kaygıyı güdüyorlar ki o hiç umursamadıkları insanların adedinin artmasını bu kadar dert ediyorlar?
Çıksınlar ve dolaşsınlar sokaklarda biraz.. Bu ülkenin halihazırda yaşayan insanları topluma ne katıyorlar? Nasıl bir çabayla ne kadar katma değer üretiyorlar? Mesleklerini dünyanın başka yerlerindeki meslektaşlarıyla rekabet edecek düzeyde icra edebiliyorlar mı, bunlara baksınlar.
Faşizmin altın çağında gençlerinin eline birkaç yüz liralık bir tüfek vererek cepheye yollamak için milyonluk kitlelere ihtiyaç vardı muhakkak. Ama şimdi 75 değil 175 milyon olsak, insansız bir hava aracını üretemedikten sonra neye yararız biz hepimiz?
“İnsan kaynakları” diye iğrenç bir ismi vardır ya şirketlerin adam alma/kullanma bölümlerinin… Toplum için de bu geçerli demek. İnsan toplulukları için örgütlenmiş bir devlet boyunduruğu altında yaşamanın bedeli, aynı dili konuştuğun ve aynı ırktan olduğunu varsaymaya zorlandığın kitleyle birlikte kalabalık olmak, yeri geldiğinde devletin için ölüme gittiğinde çok kan akıtabilmek!
Tüm bunlar çok saçma gelmiyor mu? Öyleyse neden kadınların kendileriyle ilgili tercihler toplumun kutsal hassasiyetlerinin ilgi alanına giriveriyor?