Sık sık dolandırıcılık hikayeleri duyuyoruz. Bunların pek çoğu yok artık diyeceğimiz kadar aptalca numaralar oldukları halde bunların mağduru olmuş bir sürü insan var, hatta bazıları şöhret sahibi, akademisyen vb..
Bu hikayeler anlatılırken, başkalarının salaklıklarını konuşmanın rahatlığıyla güzel güzel anlatıyoruz. Peki bu aptallıkları uzaktan izleyip gülerken hiç düşündünüz mü? Nasıl oluyor da hep işe yarıyor?
Dolandırıcılar insanların zaaflarını kullanırlar. Bu, tüm tuzakların temel çalışma yöntemidir: Sana ya kolay yoldan elde edebileceğin bir “yem” verilir ya da kötü bir durumda olduğun öne sürülerek korkutulursun.
Bizdeki dolandırma yöntemlerinde de bu iki zaaf bolca kullanılıyor. “Kolay yoldan bir şey vermeyi vadetme” kısmını şimdilik geçiyorum.
Bugün bir sohbette, şu sıralar popüler olan bir dolandırıcılık yöntemi anlatılırken aklıma Büyük Mal’daki Sülük Efendi hakkındaki aşağıdaki satırlar geldi.
Kemal Tahir’in Büyük Mal’ında, bir taşra mütegallibesi, Ermeni malıyla zengin olmuş ağa anlatılır. Bir münasebetle MİT gelir oralara. Herkesin önünde korkudan ne yapacağını bilemediği bu yerel “güçlü”nün MİT’ten nasıl korktuğunu anlatır Kemal Tahir. Bu bizim düzende, Devlet karşısında, “yerel güçlü” filan olunamayacağını anlatmaktır derdi. Çok da haklıdır. Dünyanın birtakım yerlerinde “egemen sınıf” adını hak eden sınıflar bizde öyle egemen filan olamamıştır. Düzen, kapitalizmi geliştirmek için vardır, ama kapitalisti de adam yerine komaz.
Bizim insanımız “devletle”, “askerle”, “polisle” bir sorun yaşamak istemez. Boynu kıldan incedir devletine karşı. O yüzden, “bana bilmem kaç bin kontör yükleyeceksin” diye onu arasan muhtemelen küfürü yersin ama arkadan birkaç telsiz sesi duyulup, terörist bağlantını araştırıyoruz falan denince eller ayaklar boşanıverir.
Bu yüzden en iyi dolandırıcılık taktikleri devlet adına insan korkutma esasına dayanır…
Türk insanı cesurdur, yiğittir ama..
“Sen devletsen ben de vatandaşım ulan!” diyecek kadar da değil tabi. O yüzden maliyeci, subay, polis, istihbaratçı kılıklı insanlarla karşılaşınca söz gelimi, trafikte babası yaşında adama saygısı olmayan yiğitler anında el etek öpmeye hazır masumlara dönüşüverirler…
Yarın 23 Nisan! İnsan aklına hakaret edercesine saçma sapan masalları kürsülerde küçücük çocuklara anlattıracaklar! Kendilerine sadece, en yakın kitapçının kapısının önündeki “yeni çıkanlar” yığınında satılan bir popüler kitapta yazılanlar kadar uzak olan gerçeklerden bihaber; çocuklarının o gurur verici anını görüntülemeye çalışacaklar bu potansiyel dolandırıcı mağduru vatandaşlar!
Namıyla iş bitirilen devletin kendisi de dolandırıcılık konusunda oldukça yeteneklidir yani…
Vatandaş, korkak ve kişiliksiz olması bir yana, devletin her zaman kanunsuz iş yapma potansiyeli taşıdığının bilincindedir. Ebeveynleri birbirini gebertirken onları seyreden küçük bir çocuğun büyüyünce davranışlarının bu olaydan etkilenmesi misali, bizim vatandaşlar da defalarca sistematik eşkiyalıkları yapmış bir devleti çaresizce seyrederek büyümüşlerdir ve şimdi yetişkin gibi gözükmeleri hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.
Resmi bayramlarda kürsülerde atılan palavraları,bir devletin “resmi” tarihi ve onu öğretmekle görevli “milli” eğitimi açısından seyrettikçe, “sizi terörle mücadeleden arıyoruz bize bin kontör yükleyin” diyen adamlara kızamıyor insan…