Geçenlerde bir yazımda Lefter’den söz ederken azınlıkların ortadan kaldırılmalarının ülkeyi kültürel anlamda “bozkırlaştırdığını” yazmıştım.
Bugün Ayhan Aktar’ın köşesinden aktardığı bir anı söylediklerimin ispatı gibiydi:
Rumların, Yahudilerin. Ermenilerin bu memleketten gönderilmeleri, umutlarını keserek gitmeleri büyük yanlışlık olur. En basitinden başlayayım: Şu adalara giden vapur güvertelerini düşünmek bile yeter. Rumca, Ermenice, Fransızca, Ladino duyulmayan vapur, renklerini kaybeder. Lokantaları da saymak lazım. Ama görünenin ötesinde Türkiye’de sermaye erozyonu yaşanır. Yüzlerce yıllık sermaye birikimi başka ülkelere gidecektir. İkincisi… Onların hepsi dış ticaret uzmanlarıdır. Türkiye’nin dışarıya açılan pencereleri kapanacaktır. Yenilerin açılması zaman alacaktır. Üçüncüsü… Hepsinin Batı ülkelerinde akrabaları vardır. Çoğu da güçlüdür. Türkiye’nin Batı ülkelerindeki avukatları gibidirler. Onları da karşımıza almış oluruz. Dördüncüsü… Azınlıklar iyi sanatçıdırlar, zanaatkârdırlar. Terzilikten aşçılığa, inşaata, ahşap işlerine, mimariye iyi sanatçıları yitireceğiz. Onların yanında yetişecek olan gençleri de bu hayat okulundan mahrum edeceğiz. Beşincisi… Elbette insani değerler…’
Bu sözleri hain, bölücü, satılmış bir liberal aydın söylememiş. İsmet İnönü’nün Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin, görevde olduğu sırada verdiği bir mülakatta söylemiş. 1964 yılında, 40 bin kadar Rum vatandaşını 10 günlük ihbar süresi içinde yanlarına 22 dolar para almalarına izin vererek sınırdışı eden bir hükümetin bakanı olarak söylemiş.
Devlet adamı olmak böyle vicdanına rağmen bir şeyler yapabilmeyi gerektiriyor sanırım. Bir birey olarak, kendi vicdanının sorumluluğu altındaki bir insan, bir devlet adamı ya da subay rolünde sebep olduğu bu vahşetleri bu kadar kolay yapabilir miydi?
Daha önce de yazmış olduğum gibi insan bir bütünün, bir cemaatin, bir doktrinin parçası olduğu zaman vicdanını kısa devre ederek kolayca her şeyi yapabiliyor.
Komşunuz yerinden yurdundan sürülürken, mallarına el konurken, ölüm yollarına düşerken, ırzına geçilirken buna kayıtsız kalamazsınız. Ama işin içine milletiniz, dininiz, bayrağınız, devletiniz girdiğinde bu ahlaksızlıklara karşı duyarsızlaşırsınız. Birilerinin çıkarları uğruna birilerine yaptığı vahşet, size normal gelmeye başlar. Devlet, din ve ideolojiler temelinde belki de bu ahlaksızlıklara karşı insanların vicdanlarını uyutabilmek ve ilelebet varolabilmek için vardırlar.
İnsan büyük bir gücün bir parçası olduğunda vicdanından sıyrılabiliyor. Bir Türk olduğu için bir Kürt’ün, bir Ermeni’nin ya da bir Rum’un haksızlığa uğramasını doğal karşılayabiliyor. Bir cemaatin parçası olmak, bir güce bağlı çalışmak insanı ahlaksızlaştırıyor. Milgram deneyi bunu ispat etmek için yapılmıştı sanıyorsam…