Yazılarımda sık sık söz ediyorum. Çünkü söz kaçınılmaz olarak buraya geliyor. Bizim kurulu düzenimizin aslında kötü kurulmuş bir sahne dekoru olduğunu ve artık değişen çağa dayanamayıp üzerimize yıkıldığını anlatıyorum. Yakın tarihimizle ilgili bize atılan palavraları, kendi kendimize verdiğimiz budalaca gazları, eğitim sistemimizin yetiştirdiği bireylerin dünyadan ne kadar kopuk, kendi hayal aleminde yaşadıklarından bahsediyorum. Resmi tarihin ve söylemin budalaca doktrininden sıyrılıp biraz tarih, ekonomi, politika okuyunca insanın nasıl hayretler içinde kaldığını yaşayarak görüyorum.
Bir de bu işin, hiç sorgulamadan kendisine gerçek diye dayatılmış zırvalara inanan, hayatı bunlar üzerinden değerlendirmeye kalkan bir yarı aydın güruh içinde yaşama yönü var. Hayatınızın okuma yazma öğrendiğiniz günlerinden beri duyageldiğiniz zırvaları papağan gibi tekrarlayan bir budalalar sürüsü (ki kimi kendini dindar, kimi milliyetçi, kimi solcu, kimi çağdaş kimi ulusalcı falan diye tanımlıyor) içinde yaşamanın ve onların zırvalarını dinlemek, onları tartışmak zorunda olmak, değişik bir şey duymadan zavallı ömrünüzü sürüyüp gitmek kısmı var ki adamların bütün kutsallarına lanet ettiriyor insanı!
Arada benim hislerime tercüman olan insanlara denk gelince bu yüzden seviniyorum. İşte Serdar Kaya aynen şöyle yazmış:
Her devlet vatandaşlarına çeşitli masallar anlatır. Bu masallara inananlar, kendi ülkelerini ve liderlerini biricik zannederler. Tam da bu nedenle, Karşılaştırmalı Politika dünyanın siyasi anlamda en tehlikeli branşıdır. Zira dünyayı mukayeseli bir perspektifle öğrenmeye başlayınca, aslında herşeyinizle ne kadar da sıradan olduğunuz gerçeğiyle karşı karşıya gelirsiniz. Ölümsüz olduğuna inandığınız kişi ya da fikirlerin belli bir dönemin tipik ve modası geçmiş kopyaları olduklarını öğrenmek dünyanızı yıkar.
Zavallıların dünyası tantanalı bir biçimde yıkılmaktayken aslında bizim nefes almamız kolaylaşıyor gibi… İnsan cahilliğiyle mutlu, ya da herkesin biraz daha bilgili olmasıyla…